BİLGİ Kütüphane’de 20. yıla doğru

1997 yılından beri BİLGİ’de çalışan Kütüphane Direktörü Sami Çukadar, kütüphanenin pek çok evresine tanıklık etmiş. Çukadar, 19 yıla pek çok anı sığdırmış: Uzun saatler süren kitap arayışı, internet haftasında açılan e-kütüphane sergisi ve konseri bunlardan sadece bir kaçı…

İstanbul Bilgi Üniversitesi Kütüphanesi Müdürü Sami Çukardar’ın ofisine konuk olduk. Kuruluşundan beri kütüphane ekibinin içerisinde olan Çukadar ile kütüphanenin geçirdiği dijital dönüşümü konuştuk. Çukadar, dinamik ve insanların hoş vakit geçirebileceği bir ortam yaratmayı amaçladıklarını ve bu kapsamda konunun tüm paydaşlarıyla işbirliği yaptıklarını söyledi.

BİLGİ’yle tanışma serüveninizi öğrenebilir miyiz?

İstanbul Bilgi Üniversitesi’ne 1997’de başladım. Öncesinde Koç Üniversitesindeydim. Beni BİLGİ’ye getiren iki cümle vardı. Üniversitemizin kurucuları “Biz büyük bir kütüphane yapacağız ve bu kütüphaneye çok yatırım yapacağız. Bunu işletebilecek nitelikli insanlar arıyoruz” ifadeleriydi. Ben de bunun içinde yer almak istedim ve 1997 yılında BİLGİ’ye geldim.

Kütüphanenin kuruluş aşamasından bugüne hep buradaydınız. Biraz bundan bahsedebilir misiniz?

Ben 1997 yılında buraya geldiğim zaman Windows 3.0’lar vardı. Geldiğimiz ilk haftada kütüphane otomasyon sistemine geçtik ve hemen bir değişim yaşadık. Daha sonra teknolojiyle birlikte dünyadaki gelişmeleri kütüphanemize uyguladık. 1997’den günümüze baktığımızda gerçekten çok büyüdük ve çeşitlendik. O zaman tek kampüstük. Şu anda birçok kampüsteyiz. Üniversitemiz Türkiye’de özellikle sosyal bilimler alanında çok güçlü. Diğer taraftan mühendislik ve sağlık bilimleri alanında da hızla gelişiyor. Bilimin her dalıyla ilgili çeşitlenmeler oldu.

Geçtiğimiz yıllara baktığımızda bir diğer konu kurumsallaşmadır. Üniversitemiz bir kaç akreditasyon aldı ve almaya da devam ediyor. Diğer bir konu üniversitelerin uluslararasılaşması. BİLGİ artık dünyanın her yerinde bilinir ve görünür bir özellik taşıyor. Ayrıca birçok konuya öncülük eden bir yapı burası. Örneğin 1999 yılında YÖK’e yapılan Uzaktan Öğretim Programlarına başvuru sırasında Kütüphane olarak uzaktan öğrenim görecek öğrencilerimize ne tür hizmetler verebileceğimiz sorulmuştu. O yıl, e-kütüphane hizmetlerini öğrencilerimize hazır etmiştik.

Kütüphane otomasyon sistemine geçtikten sonra nasıl bir dönüşüm yaşadınız?

Öncelikle takım çalışması ve üniversite yönetiminin desteği yoksa kütüphanede yapılabilecekler çok sınırlı. BİLGİ Kütüphanesi bugün söz sahibi ve öncü bir kütüphaneyse bu başta BİLGİ’nin üniversite yönetiminden kaynaklanıyor.

Otomasyon sistemine geçtikten sonra öncelikli olarak her şeyin başına bir “e” harfi geldi. E-kitap, e-dergi, e-kütüphane gibi.  Dünyada en çok tartışılan konulardan birisi kütüphanelerin geleceği ne olacak? Bulunduğum konum itibarı ile de bana en çok sorulan sorulardan birisi de bu. Ben de bu soruya şöyle bir örnek veriyorum. Neşet Ertaş’ın 1957 yılında çıkardığı bir eser var “Neden garip garip ötersin bülbül.” Bu parça çıkarıldığı zamanlarda plakla dinleniyordu. Daha sonra bu kasetlere aktarıldı ve bundan sonra CD’ler kullanıldı. Şu anda ise bir tıkla internet üzerinden erişebiliyorsunuz. Daha önce kaset kullanırken bunu beklemek gerekirdi. Şimdi ise bir erişim kolaylığı var. Günümüze baktığımızdaysa bunun erişilmesi ve depolanması değişmiş oluyor. Kütüphaneciliğe baktığımızda da çok fazla değişen bir şey yok. Yeniden yorumlama var. Şuan bir hocamıza, bir öğrencimize istedikleri bir makalenin 5 hafta sonra geleceğini söylerseniz istemiyorum der. Ama geçmişe baktığınız zaman bir makale ya da kitap 5 hafta içinde gelebilirdi ve bununla ilgili bir sıkıntı yoktu. Şimdiki kullanıcılar çok daha farklı.

“Teknolojiye yön veriyoruz”

Geçmişte kaç m2 ya da km2 rafınız var diye soruluyordu. Biz bunu TÜİK istatistiklerinde de verirdik. Kütüphanemizdeki rafların uzunluklarının toplamı İstanbul’dan Ankara’ya gidecek kadar derdik. Artık bu soru çok saçma kalıyor. Kütüphanede artık kaç Zettabye veri var diye soruluyor.

Kütüphanelerin gelişmesi ve kaynakların farklı ortamlara taşınmasında kütüphaneler ya da kütüphaneciler bu değişimin neresinde? Değişime ayak mı diriyorlar, değişime ayak mı uyduruyorlar, değişime yön mü veriyorlar? Bizim BİLGİ olarak değişime ayak direyen bir pozisyonumuz olmadı, aksine biz değişime yön veren araştırmalar, çalışmalar yapıyoruz. Biz diyoruz ki araştırmacılar ve kullanıcılar sanal ortamdaysa bizim de kütüphane olarak sanal ortamda olmamız gerekiyor. Bu kapsamda kütüphane sistemimiz sayesinde bir kullanıcımız istediği farklı mecralardan eş zamanlı olarak da hizmet alabilir. Örneğin elektronik kitapları okuyamıyorum ya da kampüs dışından erişemiyorum gibi sorulara uzman bir kütüphaneci yanıt verir. Kütüphaneye fiziki olarak gelip sordukları tüm soruları online ortamda, blog sayfamızdan, twitter, facebooktan da sorabilirler.  Bence burada kütüphaneler de bu değişimin içerisinde etkin olarak yer almalıdır. Özellikle kütüphaneler teknolojiye, değişime uyum sağlayan ve yön veren yerler olmalı.

Okuyucu kavramı kullanıcı olarak değişti. Çünkü artık e-ortamda bulunan bilgi kaynaklarının kullanabilmesi için bazı aygıtların kullanılması gerekiyor. Davranış değişiklilerinin kütüphane tarafından çok iyi anlaşılması gerekir. Kullanıcı isteklerine zaman ve mekândan bağımsız hızlı yanıt vermek gerekiyor. Fiziksel kütüphane hizmetlerinin yanında dünyada dijitale doğru giden bir yapı var bu nedenle kütüphane hizmetlerini bu değişime göre dijital olarak ya da hybrid olarak düzenlemek gerekiyor.  Kütüphaneler basılı ve elektronik ortamdaki her türlü bilgi kaynağını belirli sistemler çerçevesinde sağlayan, düzenleyen ve araştırmacılara sunan yerler olarak tanımlanabilir. Diğer yandan da bilgiye erişim sağlayacak tüm aygıtların ilk uygulandığı ve kullanıldığı yerler olması gerektiğini düşünüyorum.

Kütüphane dediğimiz zaman mutsuz insanlar ve tozlu rafların bulunduğu yer gibi bir imaj var. BİLGİ olarak bu imajı nasıl değiştirebilirizi düşündük. Öyle bir kütüphane kuralım ki bu kütüphanede hem akademik kaynaklar olsun hem de öğrencilerimiz, bilim insanları ve meraklılar geldiği zaman kütüphanelerde hoş vakit geçirebilsin istedik. Walkman’nin çok popüler olduğu dönemde kütüphanemizde Dicsmanler vardı. Geniş müzik koleksiyonumuzdan faydalanan kullanıcılar bir taraftan Discman ile müzik dinlerken diğer taraftan gazetesini, kitabını okuyabiliyordu.

Şu anda kütüphanede e-kitap okuyucusu ödünç veriyoruz. Dolayısıyla günümüzde kütüphaneler sadece bilgi kaynaklarına değil bilgiye erişim sağlayan teknolojik aygıtları da bulundurmaya başladılar. Kütüphanelerin de yeni neslin bilgiye ilgisini çekecek bir şeyler yapması gerekir diye düşünüyorum. Üniversitemiz bünyesinde yer alan “görevli öğrenci” programını çok önemsiyoruz. Biz öğrencilerimizi paydaş olarak da görüyoruz. Öğrencilerimize de “Nasıl bir kütüphane olsun” diye soruyoruz. Onların isteklerine yer vererek öğrencilerin de işin içine katılmasını sağlıyoruz. Kütüphane hizmetleri; kendi içerisinde bir organizasyon olmaktan öteye gidiyor ve paydaşlarla gelişiyor. Bu kapsamda da onları cesaretlendirici uygulamalar yapmak gerekiyor.

2012 yılında kütüphane kullanımını cesaretlendirmek ve arttırmak için kütüphane ödülleri etkinliğini düzenledik ve en çok kitap ödünç alan öğrencilere iPad hediye ettik. Bu uygulama sayesinde ödünç alınan kitap sayısı arttı. Şimdi yeni uygulamalar üzerinde çalışıyoruz.

BİLGİ daha kolektif bir yapıyla hareket ediyor. Biraz bunlardan bahsedebilir misiniz?

Bilgi Kütüphanesi olarak “Dünyanın BİLGİ’si Yanı Başında”;  “Herkes BİLGİ’lensin” sloganlarımız ile kütüphanemiz ilk kuruluşundan bu güne herkese açık. Bilgiye erişim açısından bu çok önemli.

Kütüphanenin herkese açık olması kadar kullanıma sunmuş olduğu kaynakların niteliği ve niceliği de önemli. Kütüphanemizin tercih edilmesinde nitelikli ve güncel bir koleksiyonun bulunması da önemli bir etken. Örneğin kullanıcılarımız tarafından talep edilen “Comprehensive renewable energy” kitabının fiyatı 2000 Euro olmasına rağmen bilimsel çalışmalara katkı sağlayacağından koleksiyonumuza dahil ettik.  Koleksiyonumuzu bağışlarla büyütmek yerine ihtiyaç duyulan yayınları satın alarak büyütmeyi tercih ediyoruz.

Üniversitemiz bünyesinde bulunan araştırma merkezleriyle de işbirliği içerisinde çalışıyoruz. İnsan Hakları ile ilgili çok önemli bir koleksiyonumuz var. 2010 yılında Kültür Politikaları konusunda çok önemli bir koleksiyon oluşturduk.

Kuruluş tarihimize baktığımızda genç bir üniversiteyiz fakat Türkiye’de üniversiteler arasında kaynak paylaşımı konusunda en çok kitap ödünç veren üçüncü üniversiteyiz. Basılı ortamda 150.000’den fazla, elektronik ortamda ise 370 binden fazla kaynak var. Türkiye’nin en geniş film koleksiyonlarından birine sahibiz. Özellikle dil eğitimi ile ilgili 11 binden fazla kaynak var. Bu da özel koleksiyonlar arasında sayılabilir.

Kütüphanemizin üzerinde durduğu en önemli konulardan biri de sürdürülebilirlik. 2002 yılında Kuştepe Kampüsü’nde bir deprem güçlendirme çalışması vardı. Bu çalışmaya rağmen ödünç kitap vermeye devam ettik ve herhangi bir aksama yaşamadık. Bu yüzden sürdürülebilirlik bizim için çok önemli. Politikalarımızı ve planlarımızı bunun üzerine kuruyoruz.

Unutamadığınız anılar var mı?

Uzun zamandır burada olduğumdan anlatacak birçok anım var. Bunlardan biri; 2007 yılında santralistanbul’da kurulacak olan kütüphane için çok kısa zamanda çok fazla kitap almamız gerekiyordu. Bu kapsamda bir ayda yurtdışından 14 bin kitap aldık. Bunu büyük bir ekiple gerçekleştirdik ve kitapları alırken ABD’de bir adres belirttik. Kitaplar çok hızlı bir şekilde gemiye yüklendi ve Türkiye’ye doğru yola çıktı. Bizde heyecanla kitapları bekliyorduk. Kitaplar gümrüğe geldi, işlem yapıldıktan sonra tırla Kuştepe Kampüsü’ne gelecekti. Birçok konuyu hesaplamamıza rağmen tırların Kuştepe’nin dar yollarına giremeyeceğini hesaplamamıştık. Tırlar geldi fakat Kuştepe’ye giremedi, uzun uğraşlar sonucunda kitapları indirebilmiştik. Bu unutamadığım hoş bir anı idi.

2005 yılında internet haftası kapsamında bir etkinlik düzenledik ve e-kütüphane sergisi açtık. İstiklal Caddesi’nde Yeminli Mali Müşavirler Sanat Galerisinde açtığımız sergide duvarın iki tarafına elektronik dergileri ve e-kitapları projeksiyonlar ile yansıttık. Sergi alanının arka kısmında ise “içinde kütüphane konusu” geçen filmlere yer verdik. Sergiye gelen ziyaretçilerin e-kütüphane, elektronik kitap, e-gelecek gibi konulara dikkatlerini çekmek istedik. O zaman üniversitemizde Ricky Ford vardı ve bu etkinliği Ricky Ford’un Jazz Konseri ile açmıştık. 2005 yılında bu etkinliği yapmak unutamadığım anılar içerisindedir. Bir hafta süren bu etkinlik çok ilgi çeken bir sergi olmuştu.

Toplumsal projeleri çok önemsiyoruz. Bu kapsamda kütüphanelerimizin herkese açık olmasını ve çevremizdeki okulların kütüphanemizle işbirliği yapmasını önemsiyorum. En güncel projelerimizden biri 2014 yılında başladığımız Türkiye Korunmaya Muhtaç Çocuklar Vakfı Kütüphanelerinde bulunan kaynakların kütüphanecilik sistemiyle otomasyon sistemine aktarılmasıdır. Şu ana kadar 7.290 kitabı alıp üniversitemizde, kütüphanecilik işlemlerini tamamlandıktan sonra tekrar kütüphaneye gönderdik. Yapılan çalışmalar sayesinde tüm kitaplar bir tuşla bulunabilir hale geldi. Amacımız; buradaki kütüphanelerin güncel ve çağdaş bir hale getirilmesi ve bilgiye erişimin kolaylaştırılmasıdır.

STK’larda da görev alıyorum. Anadolu Üniversite Kütüphaneleri Konsorsiyumu Başkanlığını da yürütüyorum. Bu konsorsiyumla birlikte Türkiye’deki bilim insanlarının daha çok bilgi kaynağına daha kolay ulaşmasını hedefliyoruz. Yine ÜNAK-Hukuk Kütüphanecileri Platformu Kurucu başkanlığını da yürütüyorum. Bilgi, birikim ve deneyimlerimi toplumla paylaşarak bir değer oluşturmaya çalışıyorum.

İlgi alanlarınız peki?

Aslında çok yoğun bir programım var. Aynı zamanda Hukuk Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak “Araştırma Yöntemleri ve Hukuk Bilgi Kaynaklarına Erişim” dersini veriyorum. Diğer taraftan 3 kütüphanenin ve Avrupa Birliği Enformasyon Merkezimizin Koordinatörlüğünü yürütüyorum. Sivil toplumda ANKOS zaten Kütüphaneler alanında Avrupa’nın en büyük 3 konsorsiyumundan biri. Haftanın 6 günü çalışıyorum. Bunun dışında fırsat buldukça okumayı sürekli kılmaya çalışıyorum. Okumaya iki türlü bakıyorum ben. Birincisi hızla bir şekilde takip ettiğim yayınlara bakmak. İkinci olarak ise edebiyat, kişisel gelişim gibi kitapları okumaya çalışıyorum. Şu anda Doğan Cüceloğlu’nun “Başarıya Götüren Aile” kitabını okuyorum. İki tane çocuğum var. Şu an birisi TEOG sınavına hazırlanıyor. O nedenle bu kitabı seçtim.

Fırsat buldukça çocuklarımla zaman geçiriyorum. Özellikle son zamanlarda daha önce gittiğim yerlere de tekrar gitmeye çalışıyorum. Tarihi yerleri geziyorum. Çünkü şöyle bir baktığımda Moda’ya belki 10 yıl önce gitmiştim. Örneğin Edirne’ye defalarca gittim. Tarihi yerlere birlikte tekrar program yapıyoruz. Artık daha profesyonel bir rehber eşliğinde ya da orayı bilen biriyle beraber geziyoruz. Daha sonra Konya ve Bursa’ya gittim çok yakında Kastamonu’ya gideceğim. Özellikle okumak, sinemaya gitmek ve tarihi yerleri gezmek bana çok iyi geliyor.

Çocuklarınız da kütüphaneye geliyor mu?

Kızım Sena 9 yaşında oğlum Fatih ise 15 yaşında ve kütüphaneyi çok seviyorlar. En son kitapları nasıl yerleştireceğini öğrenmişlerdi. Çocuklarıma elimden geldiği kadar kütüphaneyi ve kitabı sevdirmeye çalışıyorum. Umarım başarılı olurum.

 

 

Powered by Openmedia