İstanbul’u okumak için: metrobüs günlükleri

BİLGİ Mimarlık Bölümü’nün mimarlık atölyesi olarak en başta sadece 3. sınıflar için düşünülen ama sonra tüm Türkiye’ye yayılan kendi halinde bir atölye çalışması olan Metrobüs Günlükleri Projesi büyük yankı uyandırdı. Mazisi kısa olsa da İstanbul’da şehir hayatının tam kalbinde, o yakadan bu yakaya binlerce insan taşıyan metrobüslerle ilgili hiçbir şey doğası gereği mütevazi kalamıyor. 

Nasıl doğdu bu proje?

Emrah bana bu çağrıyı yaptığında, kenti okumanın, İstanbul’u okumanın ilginç bir aracı olabileceğini düşündüm metrobüsün ve ben önerdim. Bizde araştırmacı merakıyla, çok tanıdık gelen bir şeyin içerisinde başka saklı tadlar olduğunu o tadların ne olduğunu görüp çıkarma çabası alışkanlığından olabilir bu. Metrobüse çokça şikayet edilen, sıkış tıkış, kalabalık bir şey olarak bakmaktan öte acaba orada ne bulabiliriz sorusuyla yaklaştım ve süpriz bir şekilde büyüdü bu proje.

Nasıl hayata geçti?

Aslında mütevazi bir projenin bu kadar büyümesini beklemiyorduk açıkçası. Mimarlık eğitiminde her sınıfta geri kalan derslerin beslediği bir atölyemiz olur. Öğrencilerin en çok vakit geçirdiği,tasarımı gerçekleştirdikleri ve öğrendikleri yerdir bunlar . Mimarlık bölümünün üçüncü sınıfı kent odaklı bir mimarlık atölyesi, genel olarak mimari yapıyı kentle ilşkisi içierisinde çalışan bir atölye. O stüdyoyu yöneten koordinatör hocalarımızdan Emrah Altınok da böyle bir öneriyle geldi. Hem bize hem de dışarıdan tasarımcı, sanatçı ve akademisyenlere. Öğrencilerin kenti okumakta kullanabilecekleri güncel araçlar ne olabilir diye düşündük. Nihayetinde bizim mimarlık dediğimiz alanın kendi araçları: çizimler, planlar, kesitler, görünüşler vs. bunlar biraz daha donuk araçlar, mekanı kavramakta yetmiyor. Dolayısıyla öğrencilerin okumaları da sadece bu araçlara bağlı olduğunda kısır kalıyor. Halbuki mekan dediğimiz şey çok daha karışık bir yapı, hele ki şehirle ilişkisi içinde ele aldığımızda orada iyice katmanlı bir durum söz konusu. Onlar da bir şekilde öğrencilerin repertuarını geliştirmeleri için farklı kaynaklardan beslenmelerini istediler. Toplamda 13 atölyenin kurgulandığı çok yoğun bir hafta sonu oluşturdular. Etkinliğin adı (CUP, Critical Urban Practice) Eleştirel Kent Pratikleri. İlk başta hedef sadece 3. sınıflardı ama sonra bütün lisan ve yüksek lisans öğrencilerine açıldı ve çağrı yapıldı. Bizim de beklemediğimiz bir şekilde tüm Türkiye’den 200 öğrenci başvurdu toplamda.

Ne buldunuz?

Hızlıca şunu bulduk demek çok kolay değil. Bir takım tipler gördük orada metrobüs teyzesi, metrobüs asabisi falan, o çok ilgi çekti tabii, ama bence onlar işin en sığ tarafı.

“Biz öğrencilerle neler yaptık onu anlatayım”

Her şeyden önce metrobüsün bir iç mekan sunuyor olması ve aynı zamanda kamusal alana tekabül ediyor olmasına dair nelere bakabileceklerine dair farkındalık seviyelerini genişletmeye yönelik çalıştım. Metrobüsün kendi içersinde bir mimarisi var aslında, üst geçitlerden başlayıp aracın kendisinde son bulan ciddi bir programı var. Herhangi bir bina gibi incelenebilecek bir yapı. Kendi içinde bir akış dinamiği var. Öğrencilerle bunun çözümlenebileceğini, bunun başlı başına bir konu olduğunu konuştuk. Sonra metrobüs hattının tüm İstanbul’u boydan boya katedişi çok ilginç. Söğütlüçeşme’den başlayıp, Beylikdüzü’nde biten ve İstanbul’un gelişim eksenlerinin en önemlilerinden biri. Farklı sosyo ekonomik grupların yaşam alanlarını, şehrin farklı dönemlerinde yaşanan büyüme eksenlerinin farklı katmanlarını kesip geçen bir hat o. Özetle bir ulaşım aracının içinden şehri görmek nasıl bir şey biz buna baktık. İki günlük kısa bir çalışmaydı tabii, sadece bir hafta sonu. Çok hızlı bir etüt yapıldı, fotoğrafladık, şemalara döktük. Elimizden geldiğince hızlı eskizler ürettik ve onları atölyenin sonunda ortak bir sergi gibi bütün öğrencilere sunduk.

Bu projeyle amaçlanan neydi?

Bu bir eğitim çalışması, toplumu şekillendirmeye yönelik büyük ölçekli bir çalışma değil. Ben bir eğitimciyim. Öğrencilerim mekana baktıklarında orayı kapalı bir kutu, kapılar, pencerelerden ibaret bitmiş bir yapı gibi görmelerinden ziyade, mekanı, içinde yaşayan insan faktörüyle ele almalarının yollarını araştırıyorum sürekli. Bu da onun vesilelerinden biri. Temel amaç eğitim.

Nasıl bir yöntem tercih ediyorsunuz?

Mekanla angajman seviyene bağlı olarak orayı yaşama biçimin değişiyor, o artık senin için dört duvar kapalı bir kutu olmaktan çıkıyor. Çok farklı tecrübelere ev sahipliği yapıyor mimari kabuğun kendisi ve her şeyden önce ve sizin çevrenizle ilişkinizi örgütlüyor, tasarlıyor. Biz koşullar sayesinde bu ilişkiye girebiliyoruz. Koşullar biz farkında olmadan gündelik hayatımızı nasıl yaşadığımızı birinci derecede etkiliyor ve yönetiyor. Bunun farkına varmak bir boyut mesela. Sonra onu kullanıcının varlığını yadsımadan tasarlamak diğer bir boyut. Mimarlık kendi kurmacası olan o mükemmel durumu yaşatmak yerine kullanıcısıyla engaje olduğu andan itibaren yaşayacak bir sistem olarak tasarlamak ikinci boyutu. Nelere dikkat etmeleri gerektiği bir farkındalık, bu öyle üç derste verebileceğiniz bir şey değil. Farkındalık dediğiniz şey yıllara yayılan bir tecrübe gerektiriyor. Birikim gerektiriyor ve çok öznel bir durum. Dolayısıyla bu öğrenciye öğetebileceğiniz bir şey değil, ancak davet edebileceğiniz bir şey. O biriktirdikçe eminim oradan başka öznel ve özgün bir malzemeyle çıkacaktır. Biz ona yol açmaya çalışıyoruz.

Bu bahsettiğiniz farkındalığa davet, sizin öğrencilik yıllarınıza kıyasla yeni nesil için daha mı gerekli?

Yeni kuşak üzerine büyük genellemeler yapılmasından hoşlanmıyorum ve yapmamaya çalışıyorum ama gayriihtiyari bir takım gözlemlerde bulunuyorum. Biz onlardan çok daha donanımlıydık altyapı itibariyle. Onların bazı açılardan çok donanımsız olmalarından kaynaklanan bir sabıkasızlık hali var şu dönemin öğrencilerinde. Bu ne demek, bazı şeyleri biz belli filtrelerden görmeye çok alışığız. Bazen daha duygusal, daha sezgisel, bizim hiç öngörmediğimiz şeyleri yakalayıp bulabiliyorlar. Bu çok çarpıcı geliyor bana. Kollanması gereken bir şey bu bence. Diğer taraftan o yakaldıkları şeyle ne yapacaklarını bilmiyor olmaktan kaynaklanan o fırsatı harcayıverme durumları var. Kuşak farkı elbette var ama ben bu durumu kabullendim, realite bu, ben bununla ne yapabilirim diye bakıyorum artık. İlgiyi ayakta tutabilmek için yöntemlerimi sürekli yenilemek zorunda kalıyorum. Çünkü diğer türlü bir yere gideceğimiz yok. Eğitim dediğimiz kurumun kendisi kendini gözden geçirmek ve revize etmek zorunda.

Türkiye genelinden gelen tepkiler nasıl?

Insanların gündelik hayatlarına dokunan bir yerden girdiği için çok çabuk yayıldı. Şaşırdığımız ve bekelemediğimiz bir biçimde yakaladı insanları. Çok alakasız yerlerden damar damar yayılıyor bu konu. Bu gerçekliği tanımayan birisine hiçbir şey söylemiyor olabilir ama şimdiye kadar konuştuğumuz herkes bir şekilde oradan geçtiği için, metrobüsü bildiği için, herkesin çok ilgisini çekti.

Metrobüs’ün kendisi -yani İETT- ne diyor bu araştırmaya?

Sonucunda metrobüsün nasıl çalışması gerektiğini söylemek gibi bir amacımız yok, ama İETT’den bir davet aldık. Geçen hafta onlarla toplantı yaptık. Onlar farklı bir beklenti içindeler. Basında metrobüs konusunun bu şekilde -şikayet değil de- farklı bir açıdan taşındığını görünce onlar da duruma ilginç bir şekilde el attılar. Bilgi sağlamak konusunda açıklar. Onlarla bir işbirliği kurulabilir ilerleyen süreçte.

ÖĞRENCİLERİN METROBÜS GÖZLEMLERİ HALEN DEVAM EDİYOR. ÇEKTİKLERİ FOTOĞRAFLARI INSTAGRAM’DA “METROBUSDIARIES” İSİMLİ HESAPTA GÖRMEK MÜMKÜN.

METROBÜSÇE

Metrobüsün kendine özel bir dili var “metrobüsçe” diyoruz biz ona, artık. Metrobüs içinden birtakım durumların metaforlaşması, yani mesela “bugün kafam Beylikdüzü durağı gibi” ya da ” Burhaniye durağında gibiyim” gibi. Biz çok sevdik bu jargonu. Şöförler başka bir dil kullanıyor, tüm otobüslerin park ettiği alana “tarla” diyorlar mesela. Hatların kısaltmalarını kullanarak konuşuyorlar. Bunları bile keşfetmek bize çok ilginç geliyor. O nasıl bir yapı ki insanların hayatına böyle sızar?

V. ŞAFAK UYSAL kimdir?

ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama mezunu. Yüksek lisans ve doktorasını Bilkent Üniversitesi’nde, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımları Bölümü’nde yaptı. 2005 yılında İstanbul’a geldi. Son üç yıldır BİLGİ’de İç Mimarlık Bölümü Yardımcı Doçent, aynı zamanda Mimarlık Fakültesi Dekan Yardımcısı. Aynı zamanda sertifikalı yoga eğitmeni ve dansla ilgileniyor.

 

 

 

 

Powered by Openmedia