İkinci nesil BİLGİ’li

Türk müziğini uluslararası müziklerle buluşturarak kendi tarzını yaratmış BİLGİ’li müzisyenlerden Bilal Karaman müziği için “kendi sesim” derken hiç de haksız değil. Ben sordum, Bilal Karaman çaldı. Buyrunuz yalın bir müzisyen röportajına, ılık bir bahar günü Taksim Gezi Parkı’na…

Hangi bölümden mezunsunuz?

BİLGİ Müzik Bölümü Caz-Gitar-Performans mezunuyum. 2000 yılında girmiştim.

 

BİLGİ’yi tercih etme sebebiniz nedir?

Alaylı bir müzisyenim. Gitar çalmayı kendi kendime öğrendiğim için zaten klasik konservatuvarları hiç düşünmemiştim. O dönem çok seçenek de yoktu. Caz bölümünün açıldığını duyunca BİLGİ’yi tercih ettim. Abimden dolayı da bir aşinalığım vardı, o benden iki yıl önce BİLGİ’ye başlamıştı. Biraz da abim önayak oldu diyebilirim.

 

Eğitim süreci beklentilerinizi karşıladı mı?

Kesinlikle! Caz öğrenmek için girmiştim. Çok şanslıydık, hala arkadaşlarla konuşuruz hatta. Çok iyi hocalarımız oldu o süreçte. Benim için en önemlisi Donovan Mixon’dır. O bizim hem solfej hocamız oldu hem de benim gitar hocamdı, ondan çok beslendim yani. Usta-çırak ilişkisi yaşadığım hocam Donovan’dır. Şanslıydık. Ne üzücü ki BİLGİ’de caz performans bölümü artık devam etmiyor.

 

BİLGİ’li olmak profesyonel hayatta bir fark yarattı mı?

Bizim bölümün bir iş vaadi yoktu zaten. Mezuniyetten sonra okulda kalır mıyız diye düşünüyorduk ama bölüm farklı şekillenince, kapanınca, devamında öyle bir oluşum da olmayınca etrafta bir iş imkanı doğmadı. Caz kitlesi de belli ama kendini beslemek adına diyorsan müthiş katkısı oldu. BİLGİ’nin sunduğu eğitim sistemi ve hocalar bize çok şey kattı. Ancak onun dışında bir katkısı olmadı. Şunu dmeye çalışıyorum. Belki BİLGİ mezunu bir avukat, mesleğinde diplomasından faydalanabilir ama bizim işimizde diplomanın pek bir belirleyiciliği yok.

 

Mezuniyetten sonra?

2004-2005 gibi mezun olduktan sonra ilk olarak bu albümde de çaldığım parçaların çalışmalarına 2006-2007’de başladım -BİLGİ’den mezun olduktan sonra aslında.- Okuldayken geleneksel ve modern cazla ilgileniyorduk. Sonrasında kendim bir şeyler yapmaya karar verdim. İşte o süreç (2005-06-07 yılları) askere gidene kadar benim ilk müziklerimin oluştuğu süreç. İlk konserlerimi de o zaman verdim. Jazz Cafe’de çaldım, Nardis’te de… Askerden döndüğümde ilk albümüm çıktı, “Bahane.” Sonra 2013’te “Patika” ve 2014’te “Hayyam Sessions.”  Onun dışında lokal gig’ler hep var zaten. Şu anda Los Altos’ta çalıyorum cuma ve cumartesileri. Bunun yanı sıra yeni albüm hazırlıyorum “Manouche Ala Turca” (Manuş Alaturka). Aslında kayıtlara bir sene önce başladım ama kesin bir tarih veremiyorum. Bir-iki ay içinde çıkmış olur diye tahmin ediyorum.

 

Nasıl bir albüm “Manouche Ala Turca?”

Manuş tarzında bir albüm. Gypsy Jazz, 1930’lar. Django Reinhardt özel bir adam, ben de ondan çok etkilendim. Çingene Cazı, manuş da deniyor kısaca, isminden de anlaşılacağı gibi alaturka parçaları o tarzla buluşturmaya çalışıyorum. Bizim Nihavent Longa, Nikriz Longa’ları o tarzla buluşturdum. Akustik enstrümanlar kullandım. Gitarları ben çaldım kontrbası Baran Say. Konuk olarak, kemanda Hüseyin Kemancı, klarnet Göksun Çavdar, vokalde de Hamide Uysal var. Kemanda bir parçayı da Fransız kemancı Pierre Blanchard çaldı.

 

Müzik sektörüne ilişkin bir değerlendirme yaparsanız ne söylersiniz?

Geçmişe kıyasla sektörün pozitif yanları da var negatif yanları da… Şimdi herkes çok kolay bir şekilde kendi kitlesini yaratabiliyor, self promotion, sosyal medyayı kullanarak kendi kendini tanıtabiliyor. Benim için de geçerli bu. Küçücük videolarla geniş kitlelere ulaşabiliyorsun ama canlı müziği düşünürsek, önceden belki daha fazla tercih ediliyordu daha fazla dinleniyordu. Şimdi youtube, instagram ve facebook’ta o canlı performansları dinliyor olabilirler. Ben de mesela az önce instagram’dan canlı yayın yaptım burada gitar çalarken. Bu da bana şunu düşündürdü, ilerde belki yaşadığımız dünya böyle olacak, biz canlı yayın yapacağız insanlar da evlerinden çıkmayıp oldukları yerden hayran oldukları insanları izleyecekler. Konser falan hiç olamayacak belki de. O yöne doğru bir gidişat var. Şu an onun ortasında bir yerindeyiz. İyi kötü karışmış iç içe geçmiş durumda.

 

Yeni projeleriniz neler?

Sırada bahsettiğim “Manouche Ala Turca” var, bir süre onu çalarım. O biraz Django Reinhardt’a ithafen yaptığım bir proje. Ondan aldığım, etkilendiğim şeyleri kendimce nasıl duyururum veya bu topraklardaki eserlerle nasıl duyururum albümü “Manouche Ala Turca.” Onun ardından kendi sesim olduğunu düşündüğüm ilk iki albüm gibi bir albüm yapacağım.

 

Unutamadığınız bir anınız var mı okul günlerinden?

Unutamadığım değil de düşününce aklıma şu geldi. Rahmetli hocalarımızdan Butch Morris’in yönettiği condacting dersleri oluyordu orada serbest çalıyorduk ve o bizi yönetirdi. Çeşitli işaretler var. Orada bir ara 120 bpm (beat per minute) birşeyler çalalım demişti. Ben de kendimce saate bakıp , hesaplayayım ikiye böleyim tam 60’ı vereyim diye ona öyle numaralar yaparken bana bayağı sinirlenmişti. “Müzik öyle bir şey değil, napıyorsun?! 120 bpm dediysek etrafında bir şey de olabilir. O kadar ciddiye alma o kadar rasyonel olmamak lazım müzikte” demişti. Aklıma bu geldi, ondan işittiğim azar.

 

Bu anıdan hareketle müzik nasıl bir şey diye sorsam…

Biraz daha teorik ve rasyonel düşünüyordum, belki ilk öğrenme yöntemim kağıt üzerinde olduğu için belki de kusursuz olmanın peşinde olduğum için… Daha sonra o kırıldı. BİLGİ’de bir kırılma oldu önce sonrasında da devamı geldi. Aslında hata diye bir şey yok. O an öyleydi, öyle güzel ama çok salarsan o da doğru değil. Biraz duygusal, spritüel, konuşulamayacak bir şey müzik. Anlatılamayan hislerin peşinde koşmak. Orada bir hissel durum var ya anlatamıyorsun ama öte yandan yazıp çizebildiğin konuşabildiğin bir dünya, bir durum olduğunu düşünüyorum.

Powered by Openmedia