…ve bas gitarda Alp Ersönmez!

Müzik tutkusuna karşı koyamayıp İstanbul’a gelen, armoni bilmek şart deyip yeniden okullu olan Alp Ersönmez, bugün müzik sektörünün aranan isimlerinden. Bas gitar sanki “Alp gelse de beni çalsa” demiş adeta, kendi tabiriyle geç başlamış gitar çalmaya ama bugün Türkiye’nin en iyi müzisyenlerinden. Bas gitarist Alp Ersönmez’le Tünel’de, Çinili Han’daki DoRe Müzik’te buluştuk, BİLGİ’yi ve sektörü konuştuk.

Yanılmıyorsam BİLGİ ikinci üniversiteniz, BİLGİ’yle yolunuz nasıl kesişti?

Evet, BİLGİ benim ikinci üniversitem, ilk olarak Dokuz Eylül İşletme’yi bitirdim. Ben hayatım boyunca hep müzik yapmak istedim ama üniversite sınavına girerken -genel aile kaygıları malum- konservatuvara gitmeme gönüllü olmadılar. Ben de “bir bölümde okurum ama müzik yapmaya da devam ederim” diye düşündüm. Okurken müzisyenlik de yapıyordum. Sonra baktım öyle olmuyor, çok istiyorum, hasbelkader başarılı da oldum. Öyle de olunca madem durum böyle, bunun bir adım ötesi bu işin okuludur diye düşünerek BİLGİ’ye girdim. BİLGİ’nin burslar verdiğini duymuştum. Askerden sonra İstanbul’a geldim, BİLGİ’nin burs sınavına girdim ve tam burs kazandım. Ve 2003 yılında Caz Kompozisyon Bölümü’nden mezun oldum.

 

BİLGİ’li olmanın farkı desem?…

Ben BİLGİ’de çok şey öğrendim. Bir sürü genç müzisyenin birbirini bulup, çalıp, işi iyi bilen insanlara sorup kendini geliştirdiği, yetiştirdiği bir ortam sundu bize BİLGİ. Gecenin bir yarısında hocamı arayıp, danışabiliyordum. Birbirimizi bulmuş olduk. O günlerde temeli atılan pek çok grup hala devam ediyor. Ara ara beraber çalıyoruz. Mesela Elif Çağlar’la FOURinthePOCKET adlı bir grubumuz var, BİLGİ’den arkadaşız. Türkiye’de müzik piyasasındaki icra kalitesinin artmasında BİLGİ’nin büyük katkısı olmuştur. Bölümün kapanmış olması üzücü elbette… Bunlar o zaman asıl bu bölümü kuran, yaşatan, uzun süre bölümün yönetiminde olan Ali Perret, Can Kozlu, Kamil Özler, Ricky Ford, Donovan Mixon, Selen Gülün ve şimdi ismini tek tek sayamayacağım pek çok müzisyenin emeğiyle oldu. “Biz çok yetenekliyiz bize burs verin”le olmuyor o işler. Bölümü yaşatmak için ne zorluklar çekildiğini biliyoruz. Eminim BİLGİ yönetiminin de fedakarlıkları olmuştur ama asıl müzik bölümü yönetiminin çok büyük emeği var. Çünkü bugün BİLGİ mezunlarının ister pop, ister caz ne dersen de, müziğin yazımı, icrası, prodüksiyonu konusunda hem büyük ağırlığı, hem de çok olumlu etkileri var Türkiye’deki müzik piyasasına.

 

Mezuniyetten sonra neler yaptınız?

Ben ilk üniversitemi kazandığım yıl bas gitar çalmaya başladım. Çok geç bir yaş esasında, 19 yaşındaydım. Benim şimdi 10-11 yaşında öğrencilerim var. Onlara göre enstrümanlar var, çalabiliyorlar yani. Üniversite döneminde çalıyordum zaten. Bizim bir grubumuz vardı: Kangroove. Bora Uzer, Can Çankaya, Mert Önal ve ben. Yazları Bodrum Mavi’de çalıyorduk, bayağı popülerdik. Ben askerdeyken çocuklar İstanbul’a taşınmıştı. Ben de İstanbul’a yerleşeyim dedim. Çok iyi hatırlıyorum, 8 Eylül’de burs sınavı vardı, ben valizi topladım geldim. Zaten Kangroove’un bir ismi vardı, çalmaya başladık. Beyoğlu Hayal Kahvesi pazarları kapalıydı. Biz “abi o günü aç bize, çok personel de toplama, biz burayı dolduracağız” dedik. İlk ayın sonunda ortalamalarımız sold out’tu. O epey bir süre devam etti. O dönemler ilk etapta caz takımım yoktu daha sonra Quartet Muartet’i kurduk. Sarp Maden, Volkan Öktem, Genco Arı ve ben. Aynı dönem Önder Focan’la, Akın Eldes’le albüm kaydettim. Sonra iki yıl Londra’daydım. Oradayken Tarkan’dan teklif geldi, Tarkan’la çalışmaya başladım. Türkiye’ye döndükten sonra daha çok stüdyo işi çalmaya başladım 2007-2008’lerde. Tarkan’dan önce hiç pop çalmamıştım. 2011 yılında kendi solo albümümü yayınladım, “Yazısız”. Erkan Abi’nin varlığı albüme bambaşka bir ruh kattı tabii, sağolsun kırmadı beni, geldi çaldı.

 

Türkiye’de ve dünyada müzik sektörü için değerlendirmeniz nasıl olurdu?

Türkiye’de ve dünyada yaratıcılık artık azaldı, çok kötü müzikler dinliyoruz. Görsel sanatlar müziğe kıyasla daha iyi gidiyor. Sanat derinliği olan müzikler daha az dinleniyor. Seyircisi azalıyor, bu çok üzücü. Yani bugün dinlediğimiz pop müzik 10 yıl öncesinden çok daha kötü. Dünya daha sığ bir yere gidiyor. Her coğrafyada bu var. İnsanların zamansızlığı, hengamesi, yaşam kaygıları bunu tetikliyor, müzik de bundan etkileniyor. Ve ne yazık ki kolay tüketilip bir kenara atılan, ruhu besleme özelliğini kaybeden bir hal almaya başladı müzik. Daha çok fonda bir ses artık. Bunda dijital mecraların da çok etkisi var. Sanat/müzik sonsuza kadar ücretsiz olmamalı. Bir karşılığı olmalı. O zaman bu kadar çabuk tüketilmez, başka bir değer oluşturur. O müziği seven insanların bir katkısının olması gerektiği gerçeği bu, bizim cebimize para girmesi demek değil illa. Her şeyin bir ederi var, sanata da para ödediğin zaman ister istemez başka bir bağ kuruyorsun onunla.  Müziğin dijital sunumunun bu olumsuzluğa çok büyük etkisi oldu ne yazık ki… Bunun adil bir noktada tutulması lazım. Sonsuza kadar ücretsiz dinleme diye bir şey olamaz. Şu an olan bu. Yanlış! Çünkü ancak bununla yaşayabilecek olan insanlar yaşayamıyorlar. Telif gelmiyor. CD, plak zaten satılmıyor artık. Biz sadece konser mi çalacağız yani. Bunun tek iyi tarafı şu, beni asla dinleyemeyecek olan Tunus’taki biri evinde dinleyebiliyor. Bu tamam ama adil bir sınırlama olmalı.

 

Bu aralar neler yapıyorsunuz?

2009 yapımı Nezih Ünen filmi Anadolu’nun Kayıp Şarkıları’nın yapım sürecinde kayıtlarını çaldım. Bazı ufak tefek aranjmanlarım oldu. Nezih onların bazı bölümlerini kullandı. Şimdi 7 Mayıs’ta Zorlu’da Anadolu’nun Kayıp Şarkıları’nı çalıyoruz. MadenÖktemErsönmez devam ediyor, yeni albüm çıktı. İlhan Erşahin’le İstanbul Sessions var, onun yeni albüm kayıtları bitti. Şimdi onun mix’leri gelmeye başladı, onları dinliyoruz. Wonderland var yine İlhan, Hüsnü Şenlendirici. Benim ikinci solo albümüm çıkacak: “Cereyanlı” elektronik altyapı üzerine caz, dans edilesi bir şey. Kendi konserlerimi çalıyorum. Erkan Oğur’un Anadolu cazı projesi Telvin ile ara ara çalıyorum. Pop müzik tarafı var, Tarkan’la devam ediyoruz, 11 yıl oldu. Yalın orkestrasının şefiyim. Nil Karaibrahimgil’le de çalıyorum…

 

Genç meslektaşlarınıza ne önerirsiniz?

Bu çok uzun bir yol. Müzik insanın ruhunu beslese de yaşam standardını aynı ölçüde beslemiyor. Fizyolojik olarak da ruhsal olarak da buna hazır olmaları lazım. Kendine kötü bakarak hayatını heba eden çok müzisyen gördüm. Bu hem bedene hem de ruha iyi bakarak yürünmesi gereken bir yol. Zihnin, algıların dünyaya hep açık olması lazım. İyi yaptığın şeyi sürekli tekrarlayarak sınırlı sayıda insana ve belli bir başarıya ulaşabilirsin. Öğrenmeye açık olmak, hata yapmaktan korkmamak lazım. Hata yaparak çok şey öğreniliyor. Temel bilgileri iyi öğrenmek lazım, şakası yok. Armoniyi bileceksin! Bitti. Hemen bir grup kurmalarını öneririm. Evde, odada tek başına çalışmak çok değerli ama grupla insan çok daha fazla şey öğreniyor. Çalışırken kendilerini kaydetsinler çünkü hatalarını gerçekten o zaman görüyor insan. Sahnede yaşanan şey bir ilüzyon aslında.

Powered by Openmedia