Akademik kariyer yapmak en güçlü alternatiflerden biriydi

Rabia Karataş, 2001 yılında İstanbul Bilgi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’ne girdi. Birinci sınıfın sonunda okulun üstün başarı programına başvurmaya karar verdi ve kabul edildi.

Sonraki üç senesini University of London’a bağlı London School of Economics’te eş zamanlı olarak yürütülen external programında devam etti. Bu programda LSE derslerinin içeriğine göre hazırlanmış bir ders programı takip ederek hem İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin hem de LSE’nin konsolosluk gözetiminde yaptığı sınavlara katılıp 2006 yılında İstanbul Bilgi Üniversitesi ve University of London’dan mezun oldu. Haliç Üniversitesi’nde pazarlama, pazarlama yönetimi, uluslararası pazarlama ve müşteri ilişkileri yönetimi derslerini veren Rabia Karataş, Vitae okurları ile başarı hikayesini paylaştı.

 

İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde eğitimi aldınız, sonrasında Boğaziçi Üniversitesi’nde master’ınızı yaptınız ve son olarak da doktor ünvanınızı İstanbul Üniversite’sinde aldınız. İlk önce eğitim hayatınızdan başlayalım. Neler yaptınız, ne gibi çalışmalara imza attınız?

Lise yıllarımda alanım fen-matematik olduğu için daha çok mühendislik gibi meslekler düşünüyordum. Fakat lise son sınıfta İstanbul Bilgi Üniversitesi’yle tanıştıktan sonra hedefim BİLGİ’ye girmek oldu. O dönem BİLGİ daha çok sosyal bilimler alanında eğitim veren bir üniversiteydi ve ben de aslında o zamana kadar hiç aklımda olmayan bir bölüm tercih ederek 2001 yılında ekonomi bölümüne tam burslu olarak girdim. Birinci sınıfın sonunda üniversitenin üstün başarı programına başvurmaya karar verdim ve kabul edildim. Bundan sonraki üç senemi üstün başarı programında University of London’a bağlı London school of economics ile eş zamanlı olarak yürütülen external programda devam ettim. Bu programda LSE derslerinin içeriğine göre hazırlanmış bir ders programı takip ederek hem İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin hem de LSE’nin konsolosluk gözetiminde yaptığı sınavlara katılıp 2006 yılında BİLGİ ve University of London’dan mezun oldum. Mezun olduğum sene ABD’ye giderek dil eğitimi almaya karar verdim. Orada 7 ay kalarak dil eğitimi aldım. Daha sonra Türkiye’ye dönerek bankacılık sektöründe çalışmaya başladım. Bu sırada 2010 yılında Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bilişim sistemleri bölümünde yüksek lisansımı tamamladım. Bir süre daha çalıştıktan sonra kariyerime akademisyen olarak devam etmeye karar vererek 2012 yılında İstanbul Üniversitesi’nde Pazarlama doktorası yapmaya başladım ve bankacılık kariyerimi noktaladım.

Kariyerinizin ilk yıllarında çeşitli bankalarda uzman olarak görev aldınız. Fakat sonra akademisyenliği tercih ettiniz ve yaklaşık 3 yıldır Haliç Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışıyorsunuz. Akademisyenliğe geçiş süreciniz nasıl oldu, neden akademisyen olarak devam etmek istediniz?

İstanbul Bilgi Üniversitesi’ne başladığımda aslında akademik kariyer yapmak gibi bir düşüncem yoktu fakat üstün başarı programına girdikten sonra yurt dışında akademik kariyer yapmak fikriyle tanıştım. Bu sırada abimin de ABD’de lisanüstü eğitime başlaması ile birlikte artık akademik kariyer yapmak benim için en güçlü alternatiflerden biri olmuştu. Bu yüzden mezun olduktan sonra abimin de orada olmasını fırsat görüp dil eğitimi almak ve kararımı netleştirmek için ABD’ye gittim. Orada kaldığım süre boyunca dil eğitimin yanı sıra bir üniversitede misafir öğrenci olarak bir yüksek lisans dersi aldım. Benim için güzel bir tecrübe olmasına rağmen yurtdışında yıllarca yalnız, ailem ve arkadaşlarımdan ayrı kalma fikri bana çok cazip gelmedi ve Türkiye’ye dönerek sektörde çalışmaya karar verdim. İlk olarak 2007 yılında Türkiye Finans Katılım Bankasında Dış İşlemler Departmanı’nda çalışmaya başladım. Orada bir süre çalıştıktan sonra Kuveyt Türk Katılım Bankasında Alternatif Dağıtım Kanalları Ürün Geliştirme departmanında işe başladım. Bu bölümde çalışmak aslında benim en başından beri istediğim pazarlama alanı içermesinin yanında bana bilişim kısmını da öğrenmek için fırsat sağladı. Tüm sektördeki çalışma hayatım boyunca akademik kariyer yapmak fikri bir yandan da hala aklımın bir yerlerinde duruyordu. Bu sebeple yüksek lisans yapmaya karar verdim ve hem işletme hem de bilişim eğitimini beraber alabileceğim İşletme Bilişim sistemleri bölümünü tercih ettim ve 2010 yılında yüksek lisanstan mezun oldum. Yüksek lisans sonrası gittikçe daha da artan akademik kariyere geçiş isteğimi sevgili eşim ve annemin de güçlü destekleriyle hayata geçirmeye karar verdim ve 2012 yılında İstanbul üniversitesinde pazarlama doktora programına başvurdum. Pazarlamayı hem sektördeki çalışma alanım hem de teori ile pratiğin iç içe geçtiği bir alan olduğu için tercih ettiğimi söyleyebilirim. Kabul edildiğimde artık kariyer hayatıma akademik tarafta devam etmek istediğime emin olmuştum ve bu yüzden sektördeki işimden ayrılarak artık benim için yepyeni bir yola girdim.

BİLGİ ile devam edelim. Kariyer yaşantınız boyunca BİLGİ’li olmanın ne gibi avantajlarını yaşadınız?

Aslında BİLGİ’li olmanın avantajlarını hem lisans sonrası eğitim hem de kariyer hayatımda çokça yaşadım diyebilirim. Hem yüksek lisans hem de doktora başvurularımda özellikle BİLGİ’nin çift diploma programıyla sunmuş olduğu dünya çapında kabul edilmiş bir üniversite diplomasına sahip olmak bir adım önde olmamı sağladı diyebilirim. Bunun yanında BİLGİ’de aldığım akademik kalitesi oldukça yüksek olan eğitimin şu an yaptığım çalışmaları kolaylaştırıcı etkisini açıkça görebiliyorum. BİLGİ’nin entelektüel ve odak noktasına özgürlüğü koyan anlayışı beni ilk etapta kendisine çeken ve tercih etmeme sebep olan nedenler olmuştu. Üniversiteye girdikten sonra da hocaların öğrencilere karşı hiyerarşik bir tutumdan ziyade paylaşımcı yaklaşımları ile alanlarında çok önemli bu hocalarla birebir etkileşim içinde olabilme imkanı BİLGİ’nin en önemli avantajlarındandı. Çok değerli hocalarla tanıştım. Başta o dönem LSE üstün başarı programı koordinatörü Göksel Aşan olmak üzere Remzi Sanver, Koray Akay, Ege Yazgan ve Metehan Sekban gibi hocalardan dersler aldım. Bunun yanında o dönem program araştırma görevlimiz olan Fatma Didin Sönmez’in tüm süreçlerdeki desteği ve sorun çözme yeteneği benim için unutulmazdı. Son olarak da Selime Sezgin’den aldığım pazarlama dersinin şu anki akademik alanımın neden pazarlama olduğunun en önemli belirleyicisi olduğunu düşünüyorum.

Bir akademisyen olarak öğrencilere tavsiyeleriniz neler olurdu?

Bir akademisyenden ziyade hem sektörde hem de akademik alanda çalışmış biri olarak şunu söyleyebilirim ki her iki alanında kendine ait bazı artı ve eksileri var. Burada önemli olan sizin beklentileriniz ve istekleriniz ne bunu anlayabiliyor olmak. Bunun için de kendinizi iyi tanıyor olmanız gerekiyor. Neyi yapıp neyi yapamayacağınızı aslında en iyi siz bilebilirsiniz bu yüzden kendinize güvenin ve kararlarınıza sahip çıkabilecek cesaretiniz olsun. Bunun yanında kendi hayatımdan da öğrendiğim üzere hiçbir şey için geç olmadığı. Eğer bir şeyi gerçekten istiyorsanız yeni bir başlangıç yapmayı geçmiş için kayıp olarak değil bundan sonraki hayalinizdeki hayatı yaşayabilecek bir fırsat olarak görün. Çünkü geçmişte yaşadıklarımızın bazen çok alakasız gibi görünen bir sonraki hayatımızı nasıl kolaylaştırdığına çokça şahit oluyoruz.

Powered by Openmedia