Genç kuşak mimarlar, öncü mimarlarla buluşuyor

Harvard, Columbıa, Londra AA, Zürih ETH gibi mimarlık eğitimini çağdaşlaştıran öncü kurumların programlarını model alan mimari tasarım yüksek lisans programı, Türkiye’nin öncü akademisyen ve tasarımcı mimarlarını, iddialı genç kuşak mimarlarla enerjik ve çağdaş bir ortamda buluşturuyor.

 

Kırk bin dolayındaki üyesi ve her yıl mimarlık lisans programlarına kaydolan 2 bine yakın öğrencisiyle mimarlık camiası Türkiye’de kayda değer bir nicelik oluşturuyor. Avrupa Birliği’ne uyum süreci ve GATS (Hizmet Ticareti Genel Anlaşması) çerçevesinde gündeme gelen akreditasyon ve denklik standartları başka konuların yanı sıra eğitim süresini de mesleğin gündemine taşıyor. Türkiye’deki mimarlık fakültelerinin dört yıllık eğitim sonunda verdikleri diploma inşai yetki ve sorumluluk için yeterli görülmüyor. Gündemde bulunan yeni meslek yasası uyarınca yetki ve sorumluluk sahibi olabilmek için yüksek lisans eğitimi zorunluluğu bulunuyor. Öte yandan mevcut yüksek lisans programlarının çoğunluğu uzmanlaşmaya ve akademik kariyere yönelik oldukları için, mesleki formasyonu geliştirmeyi ve yetkinleştirmeyi hedefleyen yeni programlara gereksinim duyuluyor.

Bütün köklü devlet kurumlarında çok sayıda yüksek-lisans programı bulunuyor ancak bu programların büyük bir bölümü güncel ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak yapılandırılmış, çok spesifik alanlarda uzman ve akademisyen yetiştirmeye yönelik olarak kurgulanmış bulunuyor. Çoğunun bu şekilde yapılanmış olması nedeniyle, uzman veya akademisyen olmayı hedeflemeyen, mesleki yetkinliğini geliştirmek isteyen çok büyük bir kesime servis verilmemiş oluyor. Onlar da başka alternatif olmadığı için bu programlardan birini seçmek durumunda kalıyor. İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı bu açıdan mevcut sisteme alternatif oluşturuyor.

 

BİLGİ Mimarlık, öncü rolü oynuyor

BİLGİ Mimarlık Bölümü’nün hedefini; “Bu alanda uluslararası standartları gözeten yeni bir model oluşturarak öncü rolü oynamak ve Türkiye’deki mimarlık eğitimi için çağdaş nirengi noktalarını oluşturmak” olarak açıklayan Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı Direktörü Prof. Dr. İhsan Bilgin, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin 2005 yılında kurduğu Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı’nın, 10-12 kişilik bir ‘düşünce havuzu’ grubu içinde birkaç yıl boyunca yoğun biçimde tartışıldıktan sonra kağıda dökülmüş bir ‘proje’ olduğunu söylüyor. Prof. Dr. İhsan Bilgin, BİLGİ’nin de bu ‘proje’yi, bu ‘graduate school’ projesini aynen, virgülüne bile dokunmadan benimsediğini, çünkü hazırlanan modelin üniversitenin gelecek vizyonuyla da çakıştığını ifade ediyor.

“Üniversite bir mimarlık programı açma kararı aldıktan sonra ‘nasıl bir eğitim yapalım?’, ‘eğitim kadrosu kimlerden oluşsun?’ diye düşünülmeye başlandığını söyleyen Prof. Bilgin, “Önce proje vardı ve projeyi gerçekleştirecek kişiler de zaten onu hazırlamış olanlardı. Dolayısıyla her şey hazırdı; sadece projeyi bünyesi içine alacak bir kurumsal yapı gerekiyordu ki genç ve enerjik bir bünye olarak İstanbul Bilgi Üniversitesi gibi bir kurumsal yapı ile buluşmak projenin gerçekleşmesi için kritik eşik noktasını oluşturdu” diyor.
Projeyi ve eğitim kadrosunu oluşturan ‘düşünce havuzu’ grubunu, hem akademik, hem de meslek pratiği içinde tecrübe kazanmış, sorunları enine-boyuna tartmış, süzgeçten geçirmiş, uluslararası tecrübesi olan kişilerden oluştuğunu açıklayan Bilgin, konuyla ilgili şunları söylüyor: “Dolayısıyla yeniden başlarken, sıfırdan inşa ederken, hatırı sayılır bir kurumsal tecrübeyi de beraberlerinde getirdiler. Böylelikle Türkiye’de ve uluslararası ortamlarda kazanılmış akademik ve mesleki bir birikimle, muhafazakar yükler taşımadan yeni bir eğitim ortamı kuruldu.”

 

Anglo-Sakson eğitim modeli

Prof. Bilgin, programın eğitim modelini oluştururken Anglo-Sakson dünyanın graduate school modelini esas aldıklarını, ancak Avrupa’nın o köklü modellerinin ne yazık ki kendilerini yeniden üretemez hale gelmiş durumda olduğunun altını çiziyor. “Sadece mimarlıkta değil, bütün alanlarda Anglo-Sakson modelleri devralınıyor. Avrupa’da kendini Amerikan modellerine göre yeniden örgütlüyor. Mimarlıkta kıta Avrupa’sının kendini en hızlı adapte eden kurumları Hollanda ve İsviçre’dir. Almanlar ve Fransızlar ise epeyce zorlanarak uyum sağlıyorlar. Öte yandan da Amerikan sisteminin en iyi tarafını ise oluşturulan programlara adapte edemiyoruz” diye bilgi veren Bilgin, Amerika’da mimar olarak eğitilmenin iki yolu olduğunu dile getiriyor ve bunlarla ilgili şunları söylüyor: “Birincisi mimarlıkta lisans ve lisans-üstü yapmak; ikincisi de herhangi bir alanda lisans eğitimi aldıktan sonra, onlar için özel olarak yapılandırılmış bir mimarlık lisans-üstü yapmak. Bu genellikle 3-3,5 yıl sürüyor ve bu kanaldan çok iyi mimar yetiştiği söyleniyor. Maalesef meslek yasamız ve Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği TMMOB prosedürleri bu tip bir sisteme açık değil. Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı açıldıktan sonra işletme, sosyoloji, hatta bilgisayar gibi alanlardan çok sayıda soru ve talep alındı, ancak prosedürler böyle bir geçişe olanak tanımadığı için kurulan iki yıllık yüksek lisans programı da bu şekilde kurgulanamadı.

Programın eğitim modelinin en önemli bileşeni bir yandan eğitim sektörünün, öte yandan da inşaat sektörünün ve mimarlık formasyonunun son dönemde yaşadığı evrensel dönüşüm eğilimleriyle uyum içinde bulunmasıdır.”

Yeni eğilimlerin anahtar kavramının ‘esneklik’ olduğunu vurgulayan Prof. Bilgin, “Gerek formel (akademik örgütlenme, eğitim planı, ders, seminer ve atölye formatları, proje tanımları vs.) gerekse de içerik (işlenen konular, bilgi kümeleri ve silsileleri, problem tanımları, işlenen ve geliştirilen yetenek türleri vs.) açılarından permütasyona ve alternatif deneyimlere açık bir pratik olarak kurgulanması, modelin ayırdedici çıkış noktasıdır” diyor.

Üç kulvarda eğitim yapılıyor

BİLGİ Mimarlık Tasarım Yüksek Lisans Programı’nın eğitim sürecinin üç kulvarın birbirine paralel işletilmesi ile gerçekleştiğini belirten Bilgin, bu süreçlerin; atölye, anlatı ağırlıklı kuramsal dersler/seminerler/kurslar ile gözlem ağırlıklı pratik temaslar/geziler/konferanslardan oluştuğunu söylüyor. Atölyelerin sadece eğitim açısından değil, mekansal olarak da programın kalbi olduğunu vurgulayan Prof. Bilgin, “Atölye, öğrencinin sadece projesi üzerine çalışıp kritik alacağı bir yer olarak değil; okuldaki tüm vaktini geçirebileceği, çalışabileceği, okuyabileceği, tartışabileceği, dinlenebileceği ‘özel’ bir yer olarak tasarlandı. Atölye için seçilen konuları hakkıyla gündeme getirebilmek için, üç ayaklı yalın bir alan sistemi oluşturuldu. İlk alan grubu ‘Kültür-Estetik-Tarih’, ikincisi ‘Şehir-Metropol-Toplum’, üçüncüsü ise ‘Teknoloji-Yönetim’ başlıkları ile adlandırıldı. ‘Gözlem’ kulvarında ise başvurulan en önemli kaynak, başta İstanbul olmak üzere kentin kendisidir” diye konuşuyor. Tarihi ve güncel mimari üretimiyle İstanbul kentinin mümkün olduğunca fazla konu edildiğini sözlerine ekleyen Bilgin, bunun dışında her öğrencinin en az bir dünya metropolünde, bir de Türkiye şehrinde Excursion’a katılmış olarak mezun olduğunun altını çiziyor. Kent gezileri dışında spesifik olarak şantiye, bina ve sektör gezileri ve seminerleri de düzenledikleri bilgisini veren Bilgin, bu konuda da şu bilgileri veriyor: “Dolayısıyla belirlenen üç kulvarı ve konu alanı gruplarını kullanarak sadece mimarlığın güncel konuları gündeme getirilmiş olmaz, aynı zamanda da çeşitli deneyim biçimlerine olanak veren bir yapı içinde gündemde tutmaya çalışılır.”

 

Farklı atölye sistemi

Derslerin bel kemiği olan atölye sisteminde oluşturulan modelin birinci hedefinin, eski modellerin birbirinden ayrıştırdığı, hatta kutuplaştırdığı farklı beceri türlerini bütünleştirmek olduğunu ifade eden Prof. Bilgin, bu konuda; “Eski modeller, yapılanma biçimleri gereği teori-pratik; okumak/yazmak-çizmek/yapmak-hesaplamak vb. becerileri birbirlerinin aleyhine ve birer karşıtlık üzerine inşa ederken, önerilen model çağdaş eğilimler doğrultusunda bunların bütünleştirilmesini ve birbirlerini besleyerek çoğaltmasını hedefleyecektir. Kaynağa ulaşma/çizme/yapma/hesaplama teknolojilerindeki yenilikler, turizm sektöründeki sıçrama ile hareketliliğin artması vb. gelişmeler, eskiden edinilmesi daha uzun süreler ve emekler isteyen, dolayısıyla da kendi tutuculuklarını beraberinde getiren deneyimleri ve görgüleri çok daha seri ve kolay edinilebilir kılmıştır. Tabii ki bütün bu yeni imkânları strüktüre ederek öğrenciyle buluşturan elverişli bir ortamın bulunması koşuluyla. (Aksi halde çağdaş dünyanın başlıca problemi olan ‘birikmeyen çokluklar’ ile yüzleşilmektedir.) İşte önerilen formasyon eğitimi modeli tam da bu ‘ortam’ olma iddiasını taşıyarak öncekilerden ayrışacaktır.” Günümüz dünyasının iddialı mimarlık programlarındaki öğrencilerin iyi konuşma/yazma ya da iyi çizme/yapma becerileri ile yetinmediğini, hepsini birden ‘iyi yapma’ motivasyonundan beslendiğini düşünen Bilgin, mimarlık eğitiminde bu dinamik ortamın güncel karşılığının atölye düzeni olduğunu, pratik problem tanımları üzerine inşa edilecek olan atölye ortamının sürekli olarak iki kaynaktan beslenerek işlediğini ifade ediyor.
Projelerde konular güncel

Atölye sisteminin, bu bilgi ve gözlem kanallarının süzgecinden geçirilerek gündemde tutulacak dinamik problem tanımları ve çözümleri üzerinden işlediğini söyleyen Prof. Bilgin, “Atölye ortamının ürünü, alternatif temsil (representation) ve ifade araçları ile üretilebilecek projelerdir. Problem tanımlarında evrensel gündemlerin ve perspektiflerin benimsenmesi hedeflenmektedir. Bu nedenle gözlem ve deneyim alanı olarak İstanbul ve yakın çevresinin yanı sıra dünya metropollerinin ve yerleşim alanlarının kullanılması önem taşımaktadır. Dolayısıyla yakın ve uzak mesafe gezilerinin (excursion) düzenli olarak programlanması ve uluslararası kurum ve kişilerle düzenli temaslar içinde bulunulması programın önemli bir bileşenini oluşturur” diyor.
Programın uluslararası zincirlerin içinde konumlanmasını kolaylaştırmak bakımından değerlendirilmesi gereken bir potansiyel olarak düşünüldüğünü vurgulayan Bilgin, BİLGİ’nin mevcut altyapı ve mekân kapasitesinin, uluslararası kişi ve kuruluşlara benzerleri talep edilerek sunulabilecek kayda değer imkânlar olduğunu belirtiyor.
Çerçevesini bu biçimde çizen bir programın kendi dışı ile kurduğu ilişki örüntüsünün akademik kurum ve kişilerle sınırlı olmadığını, başta proje ve uygulama deneyiminin içinde bulunan mimarlar ve bürolar olmak üzere, inşaat ve malzeme firmaları ve hatta yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri ve benzeri kuruluşlarla da düzenli ilişkiler içinde bulunulduğunu sözlerine ekleyen Prof. Bilgin, bu ilişkilerin eğitimin yanı sıra, inşaat sektöründeki firmaların mimarlık formasyonu ile olan bağlarının güçlenmesine de katkıda bulunduğu düşünüyor.

 

Yoğun bir diyalog ortamı

BİLGİ’nin birikimini ve kapasitesini ağırlıkla sosyal bilim, tarih, edebiyat, psikoloji, görsel ve sözel iletişim, kültürel çalışmalar alanları üzerinde yoğunlaştırmış olmasının, programın beslendiği ve beslediği kaynakların zenginliğine işaret ettiğini de vurgulayan Bilgin,

“Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı düzenlediği ulusal ve uluslararası etkinliklerle mimarlık ortamında aktif bir rol üstlenmiştir. Program, yılboyunca ortak çalışmalar yaptığı uluslararası kurum ve konukların da çok önemli katkılarıyla yoğun bir diyalog ve tartışma ortamına ev sahipliği yapmaktadır. Böylelikle eğitim sistemi içinde kurulan tartışma ortamı, sıklıkla düzenlenen etkinliklerle tüm mimarlık camiasıyla paylaşılmakta ve Türkiye’deki mimarlık ortamına katkı sağlanmaktadır.”

Programın destekçilerinden VitrA ile belirli aralıklarla “Metropol ve Mimarlık” sergileri açıldığının bilgisini veren Bilgin, bu sergilerin düzenlenen konferanslarla desteklendiğini ve yayın haline dönüştürülerek projelerin kalıcılığının sağlandığını dile getiriyor. Bilgin, atölye projelerinin destekçisi Marshall ile de her dönem atölyede üretilen projelerin “Bilgi-Mimarlık Atölye Projeleri Sergisi” başlığı altında sergilendiğini açıklıyor.

Programda ders veren öğretim üyeleri ve kayıtlı öğrenciler, bütün bu yoğun programın yanı sıra, ulusal ve uluslararası mimari yarışmalarda da ödüller kazanıyor. Programın öğretim görevlilerinden Cem Çelik Kore’nin yeni kurulan bir yerleşme için açılan uluslararası planlama yarışmasına; yeni mezunlardan Bilge Bal, Armağan Karabulut, Ramadan Atasayan, Necmeddin Selimoglu ve Ata Kurt‘la birlikte hazırladıkları projeyle Bilgi Üniversitesi adına katıldığını da söyleyen Bilgin, Kore’nin bu yarışmada ödül olarak verilen 7 mansiyondan birini aldığına dikkat çekiyor. Bilgin, “Yine yakın tarihlerde düzenlenen başka bir yarışmada İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından İstanbul siluetine katkı sağlayacak, Çamlıca’TV  ve seyir kulesi işlevli tek bir simgesel kule yapılması amacıyla açılan ulusal mimari fikir projesi yarışmasına katılan program öğrencilerinden Ahmet Ünveren, Seçkin Maden, Dilara Sezgin ve Onur Atay hazırladıkları proje ile Birinci Mansiyon’a layık görülmüşler ve 25 bin TL’lik ödülün sahibi olmuşlardır” diyor.

 

29 üniversiteden öğrenci alındı

Programın kuruluşunu izleyen 5 akademik yıl içinde toplam 29 üniversitenin lisans programlarından öğrenci kabul edildiğini ve bu öğrencilerin akademik eğitim aldıklarını söyleyen Prof. İhsan Bilgin, böylelikle gerek programa kabul için yapılan mülakatlarda, gerekse de yüksek lisans eğitimi sürecinde Türkiye’deki mimarlık ve tasarım eğitimi veren üniversitelerdeki eğitimin yapısal özellikleri ve nitelikleri konusunda hem ayrıntıda hem de genelde kayda değer bir birikim elde edildiğine inanıyor. Bu birikimin program yönetimince değerlendirilerek lisans eğitiminin revizyonu için gerekli kararlar üretilerek bir yol haritası çıkarıldığını ve akademik yapılanmada fakültenin mekan kullanımında ve müfredat programının içeriğinde ne gibi yeniliklere ihtiyaç duyulduğu konusunda kararlar üretildiğini ve üniversite yönetiminin de desteğiyle uygulamaya konarak, 2009 yılında lisans eğitimine başlandığını açıklıyor.

Powered by Openmedia