Lara di lara

Alternatif müzik grubu 123’le tanıdığımız Dilara Sakpınar solo albüm projesi Lara Di Lara ile gündemde. Kendi şarkılarını yazıp, söylediği “Hazineler İçindesin” albümünü geçtiğimiz aylarda çıkaran Sakpınar’la BİLGİ’den bugüne geçen süreci konuştuk.

BİLGİ’yle yolunuz nasıl kesişti, başlarken beklentileriniz nelerdi?

BİLGİ müzik mezunuyum. İstanbul’da müzik bölümü olup, o dönem iyi olduğunu düşündüğüm hocaların eğitim verdiği bir üniversite olduğu için tercih etmiştim. Başlarken pek bir beklentim yoktu açıkçası ama Kuştepe Kampüsü’nde okurken bize müzik bölümünün santral Kampüsü’ne taşınacağı ve orada iyi ekipmana sahip bir stüdyomuz olacağı söylenmişti. Böylece beklentim söylendiği gibi bizim de orada okuyabilecek olmamızdı fakat ne yazık ki faydalanmak istediğimiz stüdyo, ben ve benim dönem arkadaşlarım mezun olduktan sonra kuruldu.

 

Mezuniyetten profesyonel hayata geçiş sürecinizde neler yaşadınız?

Mezun olur olmaz zaten 123 ile profesyonel olarak çalmaya, söylemeye başladım. Konser mekanlarında, festivallerde, yurt dışında vs. Dolayısıyla çok hızlı bir geçiş oldu. Bulunduğum noktaya gelene kadar çok çalıştım hala da çalışmaya devam ettiğimi söyleyebilirim çünkü Türkiye’de müzisyen olmak oldukça zor, hele ki ana akıma alternatif bir müzik icra ediyorsan, hareket alanları çok sınırlı. Bu yolun ne denli meşakkatli olduğunu ve ne tür dengelerle bezeli olduğunu öğrendim, hala da öğreniyorum ama halimden memnunum, yapmayı sevdiğim şeyi yapıyorum ve hedefim istikrarımı sürdürmek.

 

Şimdilerde hangi projeler var, neler yapıyorsunuz?

Mezun olduğumdan beri müzik ile ilgilenmeye devam ediyorum. 123 isminde bir grubum, “Alike Places” isminde Viyana temelli bir projem ve solo projem “Lara Di Lara” var. Hepsiyle konserler veriyor, albümler yapıyorum.

 

Türkiye’de müzik sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tuhaf bir noktada olduğunu düşünüyorum. Bir yandan çok fazla basitçe icra edilen müzik var, diğer yandan “alternatif” olarak adlandırılan müzikte sanki bir ivme var. Çokça grup/sanatçı çıkıyor. Genel olarak her tür içinde oldukça lokal ve birbirine benzer kalındığını düşünüyorum. “Tüketim toplumu”na çokça hizmet edildiğini ve her şeyin çok hızlı bir şekilde tüketildiğine, zaman zaman da harcandığına inanıyorum. Seviyenin eskiye nazaran daha düştüğünü ama dediğim gibi bir yandan da baş kaldıran müziklerin de çıktığı bir dönemdeyiz gibi geliyor. Bir de tabii mekan, festivaller veya müziğin icra edilebileceği mekan sayısının az ve yetersiz oluşu var ne yazık ki.. Bununla paralel, organizatörler veya organizasyonlar kurgulamalarında, paletlerini yeterince açmıyorlar. En kolayını seçip her festivale, organizasyona, mekana satacağından emin oldukları sanatçı ve gruplara yer veriyorlar. Elbette dünyanın her yerinde büyük isimler vardır, çok satanı vardır vs. fakat önemsenen ve sıklıkla yer verilen onlarca yüzlerce başka grup/müzisyen/sanatçı da vardır. Uzun lafın kısası, bir dengesizliğin olduğunu düşünüyorum.

 

Genç meslektaşlarınıza bir tavsiyeniz var mı?

İstikrarlı bir şekilde, kendini geliştirerek, çalışkan olmalarını, yılmamaları ve “kısa yol” aramamalarını öneririm öncelikle. Her tür müziği dinlesinler. Olabildiğince farklı müzisyenlerle iş birlikleri yapsınlar fakat her birlikteliğin de illa bir “proje”ye dönüşmesi gereğinin olmadığını bilerek “süreç” kavramını özümseyip, bir şeyleri taklit emeden kendi yolunu bulmanın peşinde olsunlar. Hayata ve kendilerine dair keşfe çıkmalarını, başka sanat dallarıyla ilgilenmelerini, okumalarını, sorgulamalarını ve hiçbir şeyde kolaya kaçmamalarını tavsiye ederim.

Powered by Openmedia