Travma Perspektifinde Pandemi

Uzman Psikolog Begüm Sevinç, pandemi sürecinin insan psikolojisine nasıl yansıdığını ve hangi noktalarda daha çok etki ettiğini bizlere aktardı.

Çin’in Vuhan kentinde aralık ayı sonunda ortaya çıkan koronavirüs salgını birçok yerde etkisini göstermeye devam ediyor. İnsan yaşamını doğrudan tehdit etmesi, toplumları ve topluluk hayatını derinden etkilemesi nedeniyle yaşadığımız pandemiyi toplumsal bir travma olarak değerlendirebiliriz (Aker, 2020). Yaşanan toplumsal travmalar çoğunlukla toplumun kendine ve dünyaya dair varsayımlarının sarsılmasına neden olur. Kişiler olay karşısında korku, panik, dehşet ve çaresizlik deneyimlerken ’’güvende değilim’’, ‘’korunmasızım’’, “dünya adaletsiz ve acımasız bir yer’’ gibi düşünceler de ortaya çıkabilir. Ancak herkesin bu yaşananlardan dolayı travmatize olduğunu ve aynı oranda etkilendiğini söylemek doğru olmaz. Travma perspektifinde değerlendirildiğinde, afetlerde var olan kırılgan grupların daha da savunmasız hale geldiğini biliyoruz. Bu kırılgan gruba siyahileri dahil edebiliriz. George Floyd’un geçen haftaki cinayeti, ülkedeki siyahi insanların yaşadığı şiddetin travmatik bir örneği olarak yankı buldu. Yine salgın sürecinde mültecilerin de benzer bir şiddete ve ötekileştirmeye artarak maruz kaldığını biliyoruz. 

Yaşlılar

Medyanın sürekli olarak yaşlıların yüksek ölüm riskine odaklanması daha önce zaten yalnız ve incinebilir hisseden yaşlıları iki büyük sorunla karşı karşıya getirdi:

  1. Virüse yakalanırlarsa yüksek oranda bir ölüm riski altında olacakları
  2. Virüs riskinden korunmak amacıyla sevdiklerinde uzak kalmanın gerekliliği

Irkçılık ve ayrımcılık

Toplumsal travmalar toplumun tutum ve inançlarını büyük ölçüde etkileyerek ırkçılık ve ayrımcılığa yol açabiliyor. Bu duruma en çok virüsün yayılımıyla ilgili üretilen komplo teorilerinde rastladık. Çin’in bu virüsü bilinçli olarak ürettiği, Bill Gates’in bu virüsü başlattığı ve benzeri teoriler bunlardan bazılarıydı.

Toplumsal alışkanlıklar

Mezarlık ziyareti, cenaze törenleri, mevlut ve ağıtlar, ruh halimizi kolaylıkla dışa vurabilmemizi sağlayan toplumsal alışkanlıklardır. Pandemi ile toplumsal alışkanlıklardaki süreçlerin aksaması özellikle kayıp yaşayan ailelerin yas tutma sürecini olumsuz etkiledi.

Değişen mekanlar ve güvenlik algısı

İnsan türü olarak dünyanın genellikle güvenli olduğuna inanma eğilimindeyiz ancak savaş ve afet gibi travmatik olaylar bu varsayımları yıkar, hayatta kalanların normalite duygusunu yeniden kazanmalarını zorlaştırır. Pandemiyle birlikte mekânsal algılar ve rutinlerimiz değişti. Okullar ve ibadethaneler dahil geleneksel sığınak yerlerinde bile artık yeterince güvende olmadığımızı bilmek bizi sürekli tetikte hissettirdi.  

Öngörebilmek

İnsan olarak karşılaşacağımız olayları önceden kestirebilmeyi, öngörebilmeyi ve bu olaylara karşı hazırlıklı olmak isteriz ancak bu tarz afetlerden bahsederken öngörüde bulunmak pek mümkün olmuyor. Kestiremediğimiz ve kontrol edemediğimiz her şey kendimizi çaresiz hissettirirken tüm bunlar koca bir korku ve panik yaratır. 

Travma sonrası büyüme

Tüm bu olumsuz yaşam olaylarına rağmen travma merceğinden bakabilmek bu olaylardan güçlenerek de çıkabileceğimize dair bir umut beslememize yardımcı oluyor. Travma yaşayan çoğu kişinin bu olumsuz olaylardan güçlenerek çıkabildiğini biliyoruz. Travmatik yaşantıyla başa çıkabildiklerini görmek kişilerin kendine olan güven hislerini ve dayanıklılıklarını artırabiliyor. Bu pozitif değişiklikler literatürde “travma sonrası büyüme’’ olarak bilinmektedir. Travma sonrası stres bozukluğundan (TSSB) daha az bilindik bir kavram olmasına rağmen, 2019’da yapılan bir meta analiz, ankete katılan 10.000’den fazla travma mağdurunun yarısından fazlasının en azından bir miktar büyüme rapor ettiğini gösteriyor. Pandemi sürecinde empati ve beraberlik duygularının kuvvetlendiğini de gözlemledik. Birçok kuruluş etkilenen vatandaşlara ve diğer ülkelere yardım edebilmek için kampanyalar başlattı. Fiziksel mesafe, insanların kendini korumaktan ziyade bir iyilik eylemi olarak çerçevelendiğinde, küresel bir sosyal iş birliği eylemi olarak da hayatımıza girdi. Umuyorum ki bizler de bu toplumsal felaketten her birimiz bir nebze olsun büyüyerek çıkacağız.

Uzm. Psk. Begüm Sevinç

Moodist Psikiyatri ve Nöroloji Hastanesi

Powered by Openmedia