Bir BİLGİ’linin gözünden Bilim Kurgu Sineması

Latin Amerika sevdalısı, eski basketbolcu, köşe yazarı, sivil toplum çalışanı Berk Çoker çok yönlü kimliğine bir yenisini daha ekliyor. BİLGİ’nin ilk mezunlarından Çoker’in kaleme aldığı Bilim Kurgu Sineması kitabı raflardaki yerini aldı.

BİLGİ’nin “Yaşam için öğrenmeliyiz” mottosunun en canlı örneklerinden Berk Çoker, uluslararası politikayla bilim kurgu sinemasını birleştirdiği kitabını okurlarıyla buluşturdu. Bu kitapla bilim kurgu sinemasının derinliklerine inerken, uluslararası politikanın bu alana nasıl yansıdığının izini süreceksiniz. Şu anda İnsani Gelişme Vakfı’nda Proje Direktörü ve Danışma Kurulu Üyesi olarak çalışan Çoker ile yeni kitabı ve çok yönlü hayatı üzerine söyleştik.

BİLGİ’den mezun olduktan sonra neler yaptınız? O süreci biraz dinleyebilir miyiz?

Yaklaşık 19 sene önce Kuştepe Kampüsü’nden içeri girdim. 4 yıllık eğitimimin ardından Medya ve İletişim Sistemleri’nden mezun oldum. O yıllar BİLGİ’nin BİLGİ olduğu yıllardı. Çok zor bir eğitimi vardı, alttan ders almak diye bir şey yoktu. Zor derslerle yürütülen bir müfredatımız vardı.

Bu 4 yıl içerisinde benim hayat bakışım çok değişti. Hocaların verdiği vizyon sayesinde, mezun olduğumda hayata dair ne yapmam gerektiğini çok iyi biliyordum. O dönemde feyz aldığım hocaların başında Umur Talu, Ferhat Boratav ve Murat Belge gelir. Belge’den aldığımız Sanat/ Müzikoloji (Art Appreciation) dersi çok özeldi. Çok ciddi felsefi altyapısı ve metodolojisi olan bir dersti. Bunun dışında Devrim Tarihi dersini söylemem gerekiyor. Her ne kadar bütün üniversitelerde okutulsa da bu dersi Toktamış Ateş’ten almak bir ayrılacaktı. Görsel İstanbul Tarihi’ni ise rahmetli Jack Deleon’dan aldık, kendisiyle her semti gezer ve o semtin tarihini öğrenirdik.

Benim çok ilginç bir iş kariyerim oldu. İşin gerçeği ben profesyonel basketbolcuydum. BİLGİ’nin takım kaptanlığını yaptım. Başımızda efsane koç Hurşit Baytok vardı. O dönemde harika yıllar geçirdik. Üniversite bittikten sonra ben Fransa’da 4 sene basketbol kariyerime devam ettim, Toulouse şehrinde. Ondan sonra Danimarka’da süper ligde oynama şansım oldu. İlk Avrupa deneyimimin ardından, kısa dönem askerlik sonrası, sivil toplumda çalışmaya başladım. Şu anda çok gündemde olan sürdürülebilir kalkınma, kapsayıcı büyüme, insan haklarının tarihsel gelişimi, gençlerin siyasi hayata katılımı gibi konular üzerine çalıştım. Sonrasında bir İskandinavya deneyimim oldu. Orada yayın yapan önemli Türk gazetelerinden biri olan Haber’de çalıştım ve bu süreçte Cumhuriyet Gazetesi’nde de yazılarım yayınlandı.

Yazıyla ilişkinizden bahsetmek istiyorum. Yazmaya nasıl başladınız?

Çok uzun zaman önce başladım. Yüzüklerin Efendisi gibi serilerden etkilenerek bağımsız karakterler yaratırdım. Çoğunu kimseyle paylaşmadım. Yakında bir öykü yarışmasına katılıp bu yönümü de test edeceğim. Bu denemelerden bağımsız olarak 2007 yılından itibaren farklı farklı yerlerde yazılarım yayınlandı. Bu dönemde Techandle ve l1ucgen adında iki website için yazmaya devam ediyorum.

Bilim kurgu sinemasına çok özel bir ilginiz var. Sizin için bu tür en başta geliyor diyebilir miyiz?

Bu kategoriye belgeseli de sokuyorsak, farklı toplumların antropolojik kodları üzerine yapılan belgeselleri de çok beğendiğimi söylemem lazım. Baraka, Human Planet bunun birkaç örneği. Sinemada hangi kategori dersek bilim kurgu kesinlikle başta geliyor.

Peki, bilim kurgu sineması kitabını yazmaya nasıl karar verdiniz?

Bilim kurgu sineması tarihini yazma fikri kollektif bir fikir aslında. Sinema üzerine kitaplar çıkaran arkadaşlarımla oturduğumuz bir akşam ortaya attığım bir düşünce. Biri “Sen neden bunun tarihçesini yazmıyorsun?” dedi ve bir gün sonra kendimi taslaklarken buldum. Kitabın yazımı yaklaşık 9 ay sürdü.

Kitapta bilim kurgu sinemasının tarihini ülkelerin politik yapısıyla birlikte görüyoruz. Toplumsal olayların sinemaya yansımasını da görebiliyoruz. Kitabı yazarken bunu nasıl kurguladınız? Şahsen içinde çok iyi tarihsel araştırmalar barındırıyor diye düşünüyorum.

Benim yaptığım en önemli şeylerden biri, farklı açık arttırmalara katılarak o dönemin edebiyat ve sinema kitaplarını alıp Türkiye’ye getirtmek oldu. Bunların arasında 1930’lu yıllardan kaynaklar da var. Mesela H.G.Wells’in Things to Come 1935 baskısını geçen sene Portobello Road’taki bit pazarında buldum. Bilim kurgu edebiyatı ve sineması üzerine kendimce doğru ve bir o kadar da mistik bir envanter hazırlıyorum.

Dünyanın farklı yerlerinden birçok kitap benim evimde toplandı. Bu sebeple, kitabımın hem akademik hem de uluslararası bir çalışma olduğunu düşünüyorum. Mesela Rusya’dan Gerasimov Sinematografi Enstitüsü ile iletişime geçtim, birçok Amerikalı ve Avrupalı yönetmenle de yazıştım. İkinci kitabım için de çok değerli paylaşımlar yaptılar diyebilirim. Açıkçası, Kitabı yazarken sinemaya, kitaplara, internete ve eş dost sohbetlerine başvurduğumu söyleyebilirim.

Bu kitap benim açımdan çok özel bir önem taşıyor. Sebebi de bir sinema emekçisi olan Mimar Sinan Sinema ve Televizyon Fakültesi’nin arşivcisi dayım Ümit Gürkan’a adandı. Dayım beni 1982’de vizyona giren E.T. filmiyle, 84 senesinde ben sadece 5 yaşında iken tanıştırmıştı. Fakültede o dev makaralı makinalardan filmi seyrettirmiş,  bilim kurgu sinemasının hayatıma hiç çıkmayacak şekilde girmesini sağlamıştı.

Kitabın bölümleri hakkında biraz bilgi verir misiniz?

Kitap üç bölümden oluşuyor. Kitabın ilk bölümü 20. Yüzyıl’ın başlangıcından sessiz sinema döneminin sonuna kadarki bölümü kapsıyor. İkinci bölüm, Büyük Buhran’dan Amerika Yüksek Zamanları’na kadarki yirmi seneyi, 1930-1950 arası dönemi kapsıyor. 1950-1970 yıllarını kapsayan son bölüm ise Roswell Olayı ve ABD-SSCB uzay yarışını kapsıyor. Biliyorsunuz, ABD Ay’a ilk insanı indirdiği andan itibaren Ruslar teslim bayrağını çekiyor.

1950’lere kadar bilim kurgu sinemasında ABD kendini hissettiriyor, fakat egemen sinema değil. ABD’ye ek olarak aktif bir Alman, Rus, Çek, Danimarka ve Japon sineması da mevcut. 50’den sonra ise çok ciddi bir Anglosakson hegemonyası var. 50’lerden itibaren 2. Dünya Savaşı’ndan kaçıp ABD’ye yerleşen yönetmen ve oyuncular, Hollywood ve Amerikan Sineması’nın evrilmesini sağlıyor.

Bir sonraki kitap 1970’den günümüze kadar gelecek diye tahmin ediyorum. İkinci kitabınızı ne zaman bitirmeyi planlıyorsunuz?

İkinci kitabı, 2016’nın sonuna kadar bitirmek istiyorum. 2015 yılının sonuna kadarki süreçte çekilen bilim kurgu filmleri kitapta yer alacak. En son filmim Ekim 2015’te vizyona giren Marslı filmi olacak gibi gözüküyor, fakat bir iki ekleme durumu olabilir. 1970-2016 arası için çok ciddi bir literatür taraması yapmam gerekiyor, ardından da dünya tarihiyle harmanlayarak 30-35 filme yer vermeyi planlıyorum.

İkinci kitabı ilk kitaptaki deneyimlerinizi de dikkate alan bir gözle yazacaksınız. Bu bir rahatlık sağlıyor mu?

Kitap çıkar çıkmaz tekrar okudum ve kitabı güzel detaylarla beslediğimi gördüm. Bazı filmlerin analizinde (Metropolis, Fahrenheit 451, 2001: Bir Uzay Destanı) pozitif ayrımcılık yaparak onları okuyucunun beğenisine sundum. Kitabın içinde filmin çekildiği dönemde hangi tarihi olaylar yaşandı, nasıl bir sosyal dönüşüm oldu, yönetmen oyuncuyu nasıl seçti, hangi edebiyat eserlerinden beyaz perdeye uyarlandı, film nasıl ve nerede çekildi gibi sorulara da cevap bulduğuma inanıyorum.

Latin Amerika’ya yoğun bir ilginiz var. Bu ilgi nereden geliyor?

Latin Amerika hayranlığım, özellikle Latin Amerika’daki sosyalist rejimlerden geliyor. Latin Amerika edebiyatı, sineması, kültürü hayatımda yol gösterici etkenlerden belki de en önemlileri. İki kez gittiğim bu esrarangiz kıtada 5 ülke görme şansı buldum ve o dönemden beri her ay mütemadiyen Latin Amerika’ya uçak bileti bakarım.

Avrupa’da yaşadığım dönemde de Marquez, Llosa, Paz, Allende, Borges, Asturias, Galeano ve Alejo Carpentier gibi adamlarla çok fazla haşır neşir oldum denebilir. Fransa’da yaşadığım Toulouse – Place des Carmes’daki evimde geceleri odama çekilip sürekli Latin Amerika edebiyatı okur ve Latin Amerika filmleri seyrederdim.

Latin Amerika ile ilgili bir kitap projeniz varmış diye duyduk? Ayrıntıları sizden öğrenebilir miyiz?

Önümüzdeki yılın Şubat ayında eşimle birlikte bir buçuk aylık bir Latin Amerika seyahati düşünüyoruz. Burada ziyaret etmek istediğimiz 6-7 ülke var. Amacım bir Latin Amerika Seyahatnamesi yazmak. Che’nin “Motorsiklet Günlükleri” doğduğu şehir Rosario’da başlamıştı, biz de başlangıcı Buenos Aires’ten yapmak istiyoruz. Paraguay ve Uruguay’ın başkentlerine kısa bir ziyaretin ardından da Güney Brezilya, Şili, Bolivya, Peru ve belki de Ekvador’a kadar uzanan bir rota düşünüyoruz. Anlayacağınız bu ülkelerdeki kadim izlenimleri de bir kitap haline getirmek istiyorum.

Son olarak kitabı nasıl bir motivasyonla yazdığını sormak istiyorum.

Bana göre bilim kurgu sinemasını anlamak dünyanın bundan sonraki değişimini anlamaya eş değer. İnsanlığın gelecekte nasıl bir teknolojiye sahip olacağını ve ne tür teknolojilere başvuracağını öğrenmek için bilim kurgu sineması izlenmelidir. Ayrıca Bilim Kurgu Sineması, geçmişle karşılaştırıldığında, çok yakın gelecekte artık en çok talep edilen ve seyredilen sinema kategorisi olmaya adaydır.

Bu kitabı yazmamdaki en büyük motivasyona gelince, tartışmasız BİLGİ’li olmak diyebilirim. Sorgulama ve gözlem yapma yetisini bana İstanbul Bilgi Üniversitesi verdi. BİLGİ’de okuduğum dönemde iyi hatırlarım, birçok hocamız “Gezmek için değil öğrenmek için gitmelisiniz” derdi. Ondan dolayı ben de ne zaman bir yere gidersem, bu şekilde hareket ettim. Gitme fırsatı bulduğum 60’a yakın ülkede de, bu kitabın yazılmasında da aynı metodu uyguladım.

Powered by Openmedia