Hafta sonları vardır iple çektiğimiz, kimi zaman İstanbul’da avarelik yapmak için can attığımız kimi zamanlar da başka ülkelere, şehirlere gidip bir hafta sonu kaçamağı ile “yabancı” olmayı istediğimiz. Bunların üstüne hem gitmek hem de iklim ve saat değişikliğinden sarsılmadan dönmek istiyorsanız destinasyon bellidir: Atina’ya gidiyoruz!
Yazı ve fotoğraflar: Burcu Yatmazoğlu
Hilton Worldwide Türkiye Pazarlama Müdürü
Olympic Havayolları’nın gün kaybettirmeyen saatte kalkan uçağı ile havalandık Atina’ya doğru. Havalimanından kolayca ulaştığım şehir merkezindeki otelim Hilton Atina’dan çıkar çıkmaz Vassilissis Sofias ‘a doğru çevirdim rotamı. Cadde, üzerinde Bizans Müzesi, Benaki Müzesi gibi pek çok önemli sergi ve sanat salonunu bulunduruyor. Sağlı sollu gayet düzenli mimari yapıların arasında yürüyerek Yunan Parlamentosu’nun önüne dek geliyorsunuz. Yunan askerlerinin Meçhul Asker anıtı önünde nöbet değişim saatine denk geliyorum. Askerlerin senkronize yürüyüşleri, muhafız subayının turistleri belirli bir mesafede tutma çabası, çoklukla Japonlardan oluşan bir grubun onlarca çeşit fotoğraf makinesine ait deklanşör sesleri, etraftaki güvercinler, güvercinlere yem atan küçük çocuklar ve arada miskin miskin gezinen sevimli bir sokak köpeği ile ortam ilginç bir kurguya dönüşüyor. Görülmesi gerekenler listesindeki bir maddeye böylelikle tik atılmış oluyor.
Parlamento binasının tam önünde Syntagma Meydanı kalıyor. Metro çıkışı, kaykay binen gençler, birkaç mandalina ağacı ile detaylanan bu meydan sizi Atina’nın İstiklal Caddesi olarak da nitelendirebileceğimiz Ermou Caddesi’ne doğru yönlendiriyor. Alışveriş yapmayı seviyorsanız buyrunuz başlayınız.
Ermou’da yürümeye devam ediyorum ta ki Kapnikarea Kilisesi’ne gelene kadar. Kilisenin etrafında birilerini bekleyenler, sokak sanatçıları bir hareket ve ses cümbüşü de burada.
Otele dönüş yolum üzerinde yer alan Benaki Müzesi, Atina’ya gittiğinizde mutlaka görülecekler listenizde olmalı. “Zaten kısa süre buradayız ne gerek var?” diye düşünmeyin. Hakkıyla gezmek istiyorsanız 2-2,5 saat kadar vakit ayırmanız gereken, içinde Neolitik dönemden başlayarak modern çağlara kadar uzanan, günlük yaşam unsurlarından, seramiklere, farklı kültürlerin giyim ya da dekor canlandırmalarından değerli mücevherlere kadar pek çok göz kamaştıran eser göreceksiniz.
Antik Çağlara yolculuk
İkinci gün rotamız Akropolis ve başlıyoruz yürümeye. Bu sefer güzergaha içinde botanik bahçelerinin de yer aldığı “Ulusal Parkları” ekliyorum. Şehrin bu kadar içinde ve bu kadar düzgün muhafaza edilmiş parkların özlemi ile park yürüyüşümü tamamlayıp rotamı Olympieion’a çeviriyorum. Zeus’a adanmış Olympieion, Atina’daki en büyük eski tapınaklardan birisi. Yemyeşil çimenler üzerinde bugüne dek ayakta kalmayı başararak haşmetli bir edayla yükselen antik yapılar sizi Akropolis’e ve burada göreceklerinize hazırlıyor sanki. Etrafımdaki pek çok kişi ile birlikte Akropolis’e doğru yürümeye başlıyorum. Parthenon Tapınağı tam karşımda ve de gözlerimin uzanabildiği yere kadar Atina. Tepeden inerken mutlaka Dionissiou Areopagitou’ya sapın ve bu zeytin ağaçları ile çevrili dingin yolda uzun uzun yürüyün. Antik çağların büyük politikacı ve düşünürlerinin de adımladığı bu yolda yürümek, tepelerine çıkmak dinlendirici gelecek.
Bir kahve molası hakkı tanıyın kendinize çünkü Akropolis Müzesi sizi bekliyor. Mimari olarak etkileyici bir bina var karşınızda. Ana girişe doğru yürürken üzerine bastığım cam platformun altında hala arkeolojik kazılar devam ediyor. Bu binayı özel kılan unsurlardan sadece birisi. Kesinlikle heyecan verici. Müze, Parthenon Tapınağı’nın 300 m. alt seviyesinde ve müze içindeki Parthenon Galerisi’nde tapınaktan getirilen orijinal parçalar birebir tapınaktaki yön ve düzlemlerde sergileniyor ve de geniş cam duvarlardan Acropolis’i izlemeye devam ediyorsunuz. Müzeden ayrılmadan terasında keyifli birkaç dakika geçirebilirsiniz.
Antik çağlardan günümüz Atina sokaklarına
Antik çağlardan, günümüz Atina’sına doğru yürürken dar sokakları, merdivenleri, geleneksel Yunan mezeleri ve müzikleri ile tavernaların bulunduğu bölge Plaka sizi karşılıyor. Buradaki sokaklardan birisinin köşesinde oldukça derbeder halde ama içerik olarak inanılmaz güzel bir eskici var. Eski posterlerden oyuncaklara, plaklardan dergilere eski zamanlarda bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Monastiraki Meydanı yürüyüşümüzün sonraki durağı. Bu meydanda eski bir cami de bulunuyor. Etrafta lokantalar, fıskiyeli bir sistem ile hindistan cevizi satanlar ve de Atina’nın açık havadaki Beyoğlu Pasajı olarak nitelendirilebilecek bir sokak bulunuyor. Akşam yemeğinizi bu civardaki taverna ya da lokantalarda yiyebilirsiniz. Tercihiniz daha fine-dining ama yine geleneksel Yunan mutfağından seçeneklerden yana kullanmak istiyorsanız tavsiyem kesinlikle Milos. Montreal ve New York’ta da bulunan restoranda dekor ve ışık göz yormuyor, lezzet ve sunum müthiş. Milos, Atina sosyetesi, işadamları, politikacılar ve şehre gelen pekçok ünlü ismin uğrak yeri. Önceden rezervasyon yaptırmaya dikkat!
Atina’da gece
Milos’tan sonra soluğu Atina’nın en gözde barlarından birisi olan ve dünyanın en iyi “sky bar”larından birisi olarak da gösterilen, ünlü DJ’lerin performanslarını sergiledikleri Galaxy Bar’da alıyoruz. Hilton Atina’nın en üst katında yer alan mekanda Akropolis manzarası eşliğinde içkilerimizi içerken bir yandan da yüzlerce bisikletçinin trafikte kendilerine daha saygılı olunması için yaptıkları sessiz ama bisiklet lambaları ile ışıl ışıl bir protestoya tanık oluyoruz. Geceye devam etmek isteyenler için istikamet Gazi olabilir. Burada da yine oldukça cool bar ve restoranlar bulacaksınız. Duvarlardaki grafitilere ayrıca dikkat! “Ben gece hayatına gece 1’den sonra başlarım” diyenlere Atina’nın “meatpacking”‘i olarak adlandırabileceğimiz Psiri’yi öneriyorum. Iyi eğlenceler.
Son günümü sakin bir kapanışa ayırıyorum. Kahvaltı sonrası ünlü ve lüks markaların inci misali yan yana dizildiği Kolonaki’de yürüyoruz. Kolonaki tahmin edeceğiniz üzere Nişantaşı & Bağdat Caddesi karışımı bir bölge ve yine şanslıyım ki otelime beş dakikalık yürüme mesafesinde.
Kısa soluklu Atina seyahatimize burada şimdilik noktayı koyuyoruz. Otelden çıkış yaparken ailesi hala İstanbul’da yaşayan ve çok güzel Türkçe konuşan resepsiyon görevlisinin Türkçe “İyi yolculuklar ve yine bekleriz” temennilerini de valizimin içindeki yeni sesler, renkler, tatlar ve fotoğraflar arasına koyarak güzel İstanbul’a dönmek için yola çıkıyorum…
BURCU YATMAZOĞLU