Geçtiğimiz yıl BİLGİ’de ders verme başladı

Irmak Kazuk BİLGİ’li televizyonculardan. Üniversitede okuduğu dönemlerde İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Bölümü öğretim görevlisi Haluk Üçel’in “Çocuklar, gelin sizi NTV’ye götüreyim, işin bir de mutfak kısmını, perde arkasını görün” demesiyle başlıyor NTV hikayesi.

 

Basketbol, reklam yazarlığı, televizyonculuk ve son olarak akademisyenlik derken geniş bir kariyer yelpazesine sahip Irmak Kazuk ile “o” günleri konuştuk. Kariyer yolculuğu, hedefleri, hayalleri kısaca pek çok şeyi Vitae okurları ile paylaştı.

Öncelikle sizi biraz tanıyarak başlayalım söyleşimize. Irmak Kazuk kimdir?

1980 Ankara doğumlu olup ailemin ben 2 yaşındayken İstanbul’a gelmesiyle, hayatı burada öğrendim. Basketbolu hayatımın merkezine koyarak geçirdiğim yıllarda o sayede lise ve üniversite eğitimimi basketbol bursuyla tamamladım. 2001’de NTV ile yollarımın kesişmesiyle de bu defa basketbolun yerini NTV ve televizyonculuk aldıktan sonra da yıllar beni buraya getirdi diyelim.

NTV bünyesinde stajyer olarak başlamanız ile hikayeniz oluşmaya başlıyor. Bu sürece değinecek olursak… Nasıl başladı NTV’de staj döneminiz?

İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Haluk Üçel hocamız, işin hem teorik hem de pratik kısmını bizim deneyimlememiz için elinden geleni yapıyordu, hatta bu imkanlar büyük ölçüde zaten okulda mevcuttu. Ancak bir gün “Çocuklar, gelin sizi NTV’ye götüreyim, işin bir de mutfak kısmını, perde arkasını görün” dedi ve tüm sınıfı aldı Maslak’ta bulunan NTV binasına götürdü. Hakikaten enteresan bir deneyimdi, hayatımızda ilk defa gerçek bir televizyon kanalının stüdyolarını, ofislerini, koridorlarını geziyorduk. Derken spor departmanının önünden geçerken, bir arkadaşım Okay Karacan’ı gördü ve bana “Hadi gel staj imkanı var mı bir soralım” dedi. Biz sürüden kopup Okay abinin yanına gittik, kendimizi tanıttık. Hem sporcu ve hem iletişim öğrencisi olduğumuzu, staj yapmak için nasıl bir yol izlememiz gerektiğini dile getirdik. Bizi hemen o dönem spor müdürü olan Fuat Akdağ’ın odasına gönderdi. Onunla da tanıştıktan sonra her staj başvurusunda gerekli olan evrakları, CV’yi vs. hazırlayıp başvurduktan sonra süreç başladı. Belki her başvuranın süreci bu kadar hızlı ilerlemiyor olabilir ama biz Erer ile farkında olmadan NTV spor servisinin hayalindeki spor kültürünü yaratmak için ihtiyacı olan özelliklere sahiptik. Sporcuyduk (belli bir seviye spor kültürüne sahiptik) ve medya, iletişim okuyorduk.

BİLGİ’de aldığınız eğitimin kariyer basamaklarını tırmanırken ne gibi faydalarını gördünüz?

Geçtiğimiz yıl mezun olduğum okulda ders verme imkanım oldu. Şu an öğrencilerin sahip olduğu stüdyo, ekipman, prodüksiyon olanakları muazzam. Ancak şunu söyleyebilirim, benim öğrenci olduğum dönemde de imkanlarımız yine ülke ortalamasının üzerindeydi. Bir Eskişehir Anadolu vardı, ki onlar zaten en iyi iletişim fakültelerinden biridir. İstanbul’da ise bizim okulumuzun bize sunduğu şartlar emsalsizdi. Evet, belki “iş, işte öğrenilir” katılıyorum. Ama bizim okulda hocalarımızdan aldığımız altyapı, gerçek dünyaya adım attığımızda işimizi inanılmaz kolaylaştırdı.

Aynı zamanda muhabirlik de yapmıştınız. Gazetecilik hayatınız boyunca asla unutamadığınız bir anınız var mıdır?

Çok fazla var tabi, düşününce hemen pat diye birini söylemek kolay olmuyor. Basketbol muhabiri olduğum dönemde 2010 Dünya Şampiyonası boyunca yaptığım neredeyse her maç sonu yayını ya da Galatasaray muhabiri olduğum dönemden de birçok şey aklıma geliyor tabi. Fatih Terim ile olan diyalogların, yapılan röportajların her biri ayrı değer. Ancak belki Wesley Sneijder transfer haberini ilk veren kişi olmak ve sonrasında haberin peşinden İtalya’ya gidip, orada sıfırdan bir sürü insan bulup gerçek anlamda habercilik yapmak yine biraz daha ayrışabilir.

Bir röportajınızda hayalinizin basketbol olduğundan ve ileride iyi bir basketbolcu olmak istediğinizden bahsetmiştiniz. O hayalinizden sizi vazgeçiren şey ne oldu?

Evet az önce de dile getirdim basketbol hayatımın merkezindeydi. Ancak o yaşlarda çevrenizde yaşanan birçok şeyi daha farklı algılıyorsunuz, kendinizde farklı kalıplara, kılıflara sokuyorsunuz. Benimde bu bağlamda hevesimi kıran şeyler oldu ve bir seçim yapma noktasına geldim. Evet, basketbolu çok seviyordum, ama eğer bu yolda devam etmek istiyorsam ciddi fedakarlık yapmam gerekecekti. Üniversitede hayata dair edindiğim hayallerimden, sosyal çevremden, sosyalleşme alışkanlıklarımdan, ailemden… Kendime öyle bir hayat isteyip istemediğimi sorduğumda da bu yol bana daha cazip geldi. Pek tabi B planının NTV olması da etkin oldu, ama sonuçta o kararı adlığımda o taraf da koca bir soru işaretiydi.

BİLGİ ile devam edecek olursak… Eğitim için sizi BİLGİ’ye yönlendiren neydi, neden BİLGİ’li olmayı tercih ettiniz?

Ben İstanbul Bilgi Üniversitesi’ne ’98 girişliyim ve o dönem okulun eğitim kadrosu basketbol tabiriyle “All-star” gibiydi. Ailede okul tercihleri üzerine konuştuğumuzda ne yapıp edip Bilgi Üniversitesi’ne bir şekilde adım atmanın gerektiği konusunda fikir birliğine varıldığını hatırlıyorum. Tabi bu arada ben dünyanın en çalışkan öğrencisi olmadığım için bu koca bir belirsizlikti aynı zamanda. Orada da okulun sporculara burs veriyor olması, imdadıma yetişti.

Önceden okuduğunuz ve yıllarınızı geçirdiğiniz BİLGİ’de şu an ders veriyorsunuz. Geleceğin medyacılarına önceden okuduğunuz yerde ders vermek nasıl bir his?

Hakikaten çok güzel. Zor da aynı zamanda. Gençler sizden bir şeyler öğrenmek için ağzınızın içine bakarken, onların oturduğu sıraya kendimi koyup neredeyse 20 yıl önce Tayfun Ertan’dan, Haluk Şahin’den duyduğumuz şeylerin kulakta çınlamasını önlemek de bir o kadar güç. Ama sanırım keyfi de biraz orada.

Bir dönem reklam yazarlığı da yaptığınız işler arasındaydı. Bir röportajınızda yazı yazmayı çok sevdiğinizden bahsetmiştiniz. Peki sevdiğiniz bir işi bırakıp başka bir alana geçme fikri nasıl doğdu?

Reklam yazarlığı stajı kısmı mezuniyetten hemen sonraydı. Ben 2. sınıfın sonunda NTV’de staja başlamıştım ve ciddi özveri isteyen bir işti. Aynı bugün olduğu gibi. Arkadaşlarım yemeye içmeye giderken, ben okuldan çıkıp NTV’ye mesaiye gidiyordum. Artık son sınıfa gelmiştim ve doğal olarak okul sonrasını düşünmek, biraz olsun görebilmek istiyordum. Fakat İnsan Kaynakları beni motive edecek en ufak bir şey ya da umut vermiyordu. Ben de bitirme projesine de odaklanabilmek adına son sınıfta NTV tarafına bir virgül koydum. Mezun olunca da hep içimde olan reklam yazarlığı üzerine bir şeyler yapmak için kolları sıvadım ve bir ajansta staja başladım. Fena da gitmiyordu, gitmedi de. Ancak tam “Televizyonda para kazanma belirsizliği burada da sürer mi acaba?” sorusu akıllara gelmeye başlamıştı ki, NTV’den bana iş teklifi geldi. Ve hayatım orada değişti.

Son olarak sizden bir cümle alsak. Sizce BİLGİ’li olmak ne demektir?

Tabi zamana karşı koymak çok mümkün değil, zamanla hayatımızdaki birçok şeyin tanımı, anlamı değişiyor. Ancak Bilgi Üniversitesi’nin kuruluş döneminde edindiği motto “Okul için değil, yaşam için öğretim” bence geçerliliğini koruyor ve BİLGİ’li olmak ne demek sorusunun en güzel yanıtı. Kendimin de iyi örneklerden biri olduğunu düşünüyorum. Eğer BİLGİ’li olmasaydım, şimdi ile karşılaştırdığımda hayatım daha kötü mü olurdu? Bunu söylemek güç ama çok zannetmiyorum. O senaryoda basketbol yaşantıma devam edip belki de elit bir sporcu da olabilirdim. Ancak bu hayat görüşüm, bu özgürlük ve sorumluluk bilincim, bu yaşam enerjim, kısacası bugünkü “ben” olmayacaktım. Ve ben bugün olduğum “Irmak” ile mutluyum. Bunun için de BİLGİ’ye borçluyum.

Powered by Openmedia