20 bin mezunu olan büyük bir aileyiz

İstanbul Bilgi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Remzi Sanver, BİLGİ’nin bugün 13 bin 500 öğrencisi ve 20 bin mezunu ile temel değerlerini birlikte taşıyan büyük bir aile olduğunu söylüyor.

Öğrencileri yalnızca iş hayatına hazırlamayan, yaşadıkları çevreye duyarlı, toplumun kaygılarını paylaşan, topluma katkı sağlayan iyi bireyler olmalarını hedefleyen İstanbul Bilgi Üniversitesi, hem verdiği eğitimin kapsamı, hem de öğrenci ve mezun sayısıyla her geçen gün büyüyor. Bugün altı fakülte ile eğitim veren, yakında Tıp Fakültesi’ni de bünyesine ekleyecek olan BİLGİ’de toplam on üç bin beş yüz öğrenci “Okul için değil yaşam için öğrenmeliyiz” felsefesi ile eğitim görüyor. Bugüne kadar 20.000 de mezun vermiş bir üniversite…

Temel ilkeler çerçevesinde bir kent üniversitesi olmayı hedeflediklerini söyleyen İstanbul Bilgi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Remzi Sanver, “Bu hedefimize ne kadar yaklaşırsak, hedefimiz o kadar yükseliyor. Türkiye’nin entelektüel haritasında saygın bir yerimiz oluştu. Bunun için özel bir çaba da sarf etmedik, sadece ilkelerimizin bize işaret ettiği yolda yürüdük” diyor. Prof. Sanver ile BİLGİ’li olmanın felsefesi, avantajı ve farkını konuştuk…

 

BİLGİ’nin felsefesini “Okul için değil yaşam için öğrenmeliyiz” diye biliyoruz. Bu felsefeniz halâ geçerli mi?

Tabii ki geçerli, bu zaten bizim bulduğumuz bir ilke değil, bir hayli eskilere dayanıyor. Roma döneminde büyük filozof Seneca, “Yaşam için değil, okul için öğreniyorsunuz” diyerek kendi döneminin felsefecilerine karşı çıkmış. Bunu zaman içinde bir felsefe haline getirmek, BİLGİ’nin kuruluşundan çok önceye dayanır. Bizim kuruluşumuzun temelinde de skolastik bir anlayışı tümüyle reddeden, topluma, yaşama, yeniliğe ve sorgulamaya açık bir üniversite ortamı oluşturmak çabası yatar.

Aslına bakarsanız üniversiteler, içinde yaşadığımız “küreselleşen dünya” gelişimine en iyi ayak uydurması gereken kurumlar. Kurulduğundan bu yana üniversite kavramı, yerel olgu ve bulgulardan evrensel kurallar üretebilmek hedefine yoğunlaşıyor.

Avrupa’da son altı yüzyıldır, üniversiteler, hatta isimleri böyle olmasa dahi, bilginin biriktiği ve geliştirildiği tüm kurumlar, kıta çapında birbirleriyle irtibat içinde oldular. Tümüyle “elit” denebilecek bir azınlığın elinde insanlığın ortak mirası olan bilgi ve birikim, büyük ölçüde muhafaza edilebildi.

Dünyanın başka bölgelerinde, çok daha önceki dönemlerde, daha da mütekâmil sistemler sayesinde bilgi paylaşımı ve geliştirilmesi çok daha iyi yapılmıştı. Ne var ki, medeniyetler yükseldikçe üniversite muadili kurumların da yükseldiğini, geliştiğini, daha sonra içinde yaşadıkları medeniyetlerle birlikte yok olduklarını da gördük.

Bugün, dünyada ikinci küreselleşme dediğimiz dönemi yaşıyoruz. İlk küreselleşmeyi on dokuzuncu yüzyılın ortalarında Avrupa ile Amerika kıtalarının arasında çekilen ilk telgraf kablosu ile yaşamaya başladığımız artık genel kabul görüyor. İlk küreselleşme, bildiğiniz gibi insanlık açısından pek de iyi yönetilemedi, iki büyük dünya savaşı sonrası, savaş da olmayan barışa da pek benzemeyen bir soğuk savaş süreci yaşadık.

Bugün, geçmişten de alınan kimi derslerle, yeni küreselleşmenin referanslarını ve çerçevesini oluşturmak için çalışıyoruz… Bu çalışmalarımızın başarıya ulaşması, artık küreselleşme  “hegemonya” teorileriyle değil, evrensel hukuk sistemleri açısından ele alındığı için, çok daha ihtimal dâhilinde…

Bu aşamada, üniversitelere belki henüz tam anlamıyla kapsamını göremediğimiz çok büyük bir görev düşüyor. Bir yandan, evrensel değerler çerçevesinde yeni gelen dünyanın etik temellerini oluşturmak, bir diğer yandan ise, inanılmaz sayıda bilginin her an ekranlara döküldüğü bir enformasyon teknolojisi bombardımanına maruz kalan topluma, hangi bilgilerin değerli, hangilerinin ciddiyetsiz olduğu konusunda eğitim vermek…

Heyecan verici ancak zor bir çağa girmiş bulunuyoruz. Son yıllarda gerek akademisyen gerek öğrenci değişiminin çok artması, üniversitelerin giderek daha fazla işbirliğine girmeleri, küreselleşmenin dayattığı yoğun rekabet ortamının bir göstergesi olarak önümüze çıkıyor. İstanbul Bilgi Üniversitesi olarak bizler de, bu inanılmaz değişimin bir parçasıyız.

 

Kurulduğu günden bugüne vakıf üniversiteleri içinde öne çıkan BİLGİ, nasıl bir vizyon ve misyonla bunu başardı?

Hedef, BİLGİ olarak bilimin ve sanatın sınırlarını genişleten, özgürlükçü, toplumsal gelişime önderlik eden, öğrencileri ile akademik kadrosunun hiyerarşik kalıplarla birbirinden uzaklaşmadığı, birlikte öğrenme tutkusu etrafında buluştukları, bütün akademik ve idari kadrolarının bu arayışa kendilerini adadıkları, evrensel değerlerle bütünleşen uluslararası bir üniversite olmaktı. Vizyonumuz olarak bu ifadeyi de zaten bir taahhüt anlamında daima kullanıyoruz. Bunları başarmak için yola çıktık.

Bu arayışımızda, değerlerimizi belirledik, bunların arasında gözettiğimiz yegâne öncelik, verilen eğitimin kalitesi oldu. Değerlerimizden ayrılmamak için, çoğu zaman zor da olsa sağlam, ödünsüz bir duruş sergilemeye çalıştık, çalışıyoruz. Bu geleneğimiz evrensel hak ve özgürlüklere saygı, akademik özgürlük ve sorumluluk, araştırma ve öğretimin ayrılmazlığı, bağımsızlık ve özerklik, çoğulculuğa ve çeşitliliğe saygı, şeffaflık ve hesap verebilirlik, katılımcılık, toplumsal sorumluluk, evrensellik ve yaşam boyu eğitime inanç olarak özetlenebilir.

 

BİLGİ’nin diğer yükseköğretim kurumlarından farkları nedir? Bu farklar içinden en dikkat çekici olan sizce hangisidir?

Bizim anlayışımız çerçevesinde, kayıtlı on üç bin beş yüz öğrencimizin her biri, hür yurttaşlar olarak, üniversitede akademik bir formasyona sahip olmak, dünyayı ve toplumu daha sistemli anlayacak bir birikim edinmek, eleştirel bir analiz yapabilecek düzeye gelerek çevrelerini hem anlamak, hem de ona uyum sağlamak için buradalar.

BİLGİ için üniversitenin temel işlevi, ifade özgürlüğünü hem garanti altına alan, hem de onun etik çerçevesini belirleyen bir kurum olmasında yatar. Bunun yanı sıra, üniversiteler, topluma kapanan değil, kapılarını daima açık tutan, hastaneler, kütüphaneler gibi kişileri ağırlamak için tasarlanan kurumlardır.

Bir üniversite, eğitim ve araştırma gibi iki önemli ve yaşamsal işlevinin yanı sıra, üçüncü ve aynı ölçüde hayati bir göreve daha sahiptir. Bu görev de topluma hizmet vermek, toplumun gelişmesine katkıda bulunmaktır.

Üniversitenin toplumsal alanda vereceği hizmetin, toplumun gelişmesine, katılımcı, şeffaf, hesap verebilir bir anlayışın yer etmesine, çoğulculuğun, kültürel zenginliğin ve yaratıcılığın yerleşmesine yol açması, zemin oluşturması hedeflenir.

Üniversite, bir barış ve anlayış platformudur. Şiddet içermeyen her türlü düşünce, yabancı düşmanlığı, ayırımcılık, ırkçılık teşvik etmeyen her türlü yaklaşım, kendisini ifade edecek özgür bir alan bulur. Bu nedenle, daha ilk çağlarda, kişilerin bir araya gelip tartıştığı ortamı tanımlamak için “universitas” adı bu kurumlara verilmiştir.

BİLGİ olarak, bu temel ilkeler çerçevesinde bir kent üniversitesi olmayı hedefledik. Bu hedefimize ne kadar yaklaşırsak, hedefimiz o kadar yükseliyor. Türkiye’nin entelektüel haritasında saygın bir yerimiz oluştu. Bunun için özel bir çaba da sarf etmedik, sadece ilkelerimizin bize işaret ettiği yolda yürüdük.

 

Laureate gibi uluslararası bir ağın üyesi olmak BİLGİ’ye ve öğrencilerine neler kattı?

Her şeyden önce, uluslararasılaşma yolunda, akademik kadro ve öğrencilerimize olduğu kadar, tüm çalışanlarımıza, destek kadrolara da son derece sağlam ve yeni bir altyapı sundu. Avrupa ve ABD ile kısıtlı olmayan bir üniversite dünyası ile tanıştık. Yepyeni, alışılmadık öğrenim ve eğitim boyutlarını kendi değişim programlarımıza dâhil edebildik.

Dünyayı iyi bilmek, iyi takip etmek, artık bir ayrıcalık değil bir zorunluluk haline geldi. Dünyanın her yerinden, her bölgesinden her an bilgisayarlarımıza, cep aygıtlarımıza ulaşan bilgi okyanusunun altında ezilmemek için, bilgiyi iyi değerlendirmek bir mecburiyet oldu.

Bunu gerçekleştirmenin yolu, dünyayı, diğer toplumların bizlerden ne kadar farklı ve ne kadar benzer olduğunu öğrenmek, en az bir yabancı dili iyi öğrenmek ve hepsinden önemlisi, öğrenmeyi öğrenmekten geçiyor.

BİLGİ, Laureate International Universities ağına dâhil olarak, bu “evrensel” eğitimi daha da iyi verecek duruma geldi. BİLGİ’nin herhangi bir bölümünden mezun olan adaylar, hayatları ve profesyonel kariyerleri boyunca bu bilgilerini ve bu altyapıyı kullanacaklardır.

 

Bu programlara benzer uluslararası bağlantılar ve GAMES 2012, RESET gibi yeni uluslararası etkinlikler var mı güdemde?

Games2012, dünyada dört yılda bir yapılan ve bugüne dek sadece dört kez düzenlenmiş, en önemli akademik konferanslardan biri, bunu BİLGİ olarak düzenlemeyi üstlenebilmek için, her şeyden önce Matematiksel İktisat alanında dünya çapında iyi çalışan bir bölüme ve uluslararası düzeyde saygınlığa sahip olmak gerekiyordu. Bunu başarmış olmanın gururunu tüm hayatımda yaşayacağım. RESET toplantıları, sanıyorum altı yıldır BİLGİ’nin ev sahipliğinde düzenleniyor. Bunun yanında adını vermeye başlarsam bu sayfalara sığmayacak kadar çok sayıda uluslararası konferans, çalıştay ve seminer düzenliyoruz. Akademisyenlerimiz, hem BİLGİ’de hem de üniversite dışında çok sayıda nitelikli konferans ve toplantıya öncülük ediyorlar. Sanıyorum ulusal toplantılarla birlikte, bütün seneye yayarsak günde iki akademik nitelikli toplantı düzenleniyor üniversitemizde… Giderek büyüyen, çeşitlenen ve değişik, saygın kurumlarla işbirliğine açılan bir perspektif te gelişiyoruz. Kimi zaman bu gelişmeye ayak uydurmakta zorlandığımızı bile düşünüyorum. Ancak BİLGİ’nin bu kadar yoğun biçimde partner olarak tercih edilmesi, bizim hedeflerimize ne kadar yaklaştığımızın da önemli bir göstergesini oluşturuyor.

 

Üniversite kurulduğundan bu yana London School of Economics (LSE) ile birlikte bir program yürütüyorsunuz. Programın bugün geldiği noktayı ve BİLGİ’ye, Bilgililere kazandırdıklarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

London School of Economics Honours Programme olarak bilinen işbirliği, BİLGİ’nin ilk kurulduğu yıllarda başlatılmış olan ve bugüne dek başarıyla sürdürülen bir program. LSE, dünya çapında tanınan son derece saygın bir kuruluş, kendi adını taşıyan “external degree” dediğimiz ortak diplomaları vermekte son derece titiz ve temkinli davranmasıyla biliniyor. Bu kuruluşla on beş seneyi aşkın bir süredir sorunsuz işbirliği yapabilmemiz de tümüyle BİLGİ akademisyenleri tarafından verilen bu eğitimin kalitesi hakkında çok şey söylüyor.

 

BİLGİ, sosyal hayata da önem veren, öğrencileri sosyal hayatın içinde eğiten bir okul olarak bu konuda neler yapıyor? Bu konu BİLGİ için neden önemli?

Yaşadığımız dönem, birçok açıdan insanlık için, toplumun gelişmesi açısından bir dönemeç, bir basamak olarak görülebilir. İletişimin inanılmaz bir yol kat ettiği, küreselleşmenin yirmi yıl önce bile tasavvur edemeyeceğimiz boyutlara ulaştığı bu dönem, geçmişte olmayan ancak bugün çok geniş biçimde paylaşılan faaliyet alanları ve beceriler de yarattı…

Çok yakın zamana dek, belki otuz yıl öncesine kadar, bir duvarcı ustasının çırağına aktaracağı çok fazla birikim, çırağının ise ondan alması yaşamsal olan önemli bilgiler vardı. Tarih, daha başlangıçta ustasından daha iyi duvar örebilen bir çıraktan bize bahsetmez. Oysa bugün, babasının hiç anlamadığı bilgisayar programlarını basit bir oyun gibi çözebilen çocukların dünyasını yaşıyoruz.

Küreselleşen dünya ve yaşamın her anında erişilebilen çok büyük, inanılmaz boyutlarda bilgi, bizleri yanıltmamalı diye düşünmekteyim. Temel eğitim, genç bir insanın yetişmesinde giderek artan, giderek daha yaşamsal önem kazanan bir rol oynuyor. Her an, ufak bir cep telefonu aracılığıyla, bir “bilgi ve veri okyanusuna” ulaşabiliyor olmak, insanları daha bilgili kılmıyor.

Aksine, bugün, geçmiş dönemlerden çok daha fazla donanımlı olmak, yöntem bilmek, doğru ve güvenilir kaynağı bilgi kirliliğinden ayırt edebilmek gerekiyor. Bu yapılmadığı zaman, devasa bir bilgi akışı altında kalmak tehlikesi beliriyor. Aşırı bilgi ve veri akışı, düşünceyi edilgen hale getirip değerlendirmeyi etkisiz kılabiliyor.

Temel bilgilerin, temel eğitimin çok önemli olduğu bir döneme girdiğimizi tekrarlamak isterim. İnsanlığın birikimi, zaman zaman unutulan, sonra yeniden keşfedilen boyutlarla doludur. Rönesans, ilhamını ve birikimini, hiç bilmediği ve öğrenmeye çalıştığı Antik çağlarda buldu. İletişim devrimi de muhtemelen referanslarını “humanities” diye adlandırdığımız sanat tarihi, felsefe, tarih, edebiyat, müzik, matematik ve filoloji gibi alanlarda bulacaktır.

Sosyal yaşam, bir üniversite için, her gün ve her saat açık, devasa bir laboratuvar görevi yapar. Saydığım tüm nedenler çerçevesinde, BİLGİ hem verdiği eğitimin, hem de öğrencilerinin çeşitli ortak projeler, uygulamalar, saha çalışmaları aracılığıyla sosyal hayata eklemlenmesine büyük önem ve değer veriyor.

 

Açık Kapı Politikası’nı en iyi uygulayan rektörlerden birisiniz. Bunun da etkisiyle öğrencileriniz okul hayatında söz sahibi. Bunun için yapılan çalışmalar, öğrenci kulüpleri ve öğrenci konseyinin önemi nedir sizce?

Yaşadığımız yüzyıl, yönetişimin yeni bir anlam kazandığı bir dönem olarak anılacak muhtemelen. İletişim kanalları, çeşitli katmanlarda karar alma mekanizmasına katılım, şeffaflık, hesap verilebilirlik, çoğulculuk çağımızın en temel ve sık kullanılan terimleri olarak ortaya çıkıyor. BİLGİ, büyük ölçüde hiyerarşik kalıplara hapsolmamış bir üniversite anlayışını başından beri uyguladı. Sadece benim değil, çok sayıda meslektaşımın kapısı hep açıktır. Kapıları kapattığımız nadir zamanların, sadece klima çalıştığı dönemler ya da özel görüşmeler olduğunu düşünüyorum.

Katılımcılık derken, merkezi, yukarıdan aşağıya karar alma sisteminin de büyük ölçüde bu dönemin isteklerine ve ihtiyaçlarına uymadığı da bir gerçek. Öğrenci Konseyi modeline geçerek, çok geniş ve çok sesli bir katılım oluşturmayı hedefledik. Bunu çok kısa bir süre zarfında gerçekleştireceğimizi umuyorum.

 

BİLGİ her geçen gün giderek büyüyor. Hangi alanlarda büyüyor? 2013-2014 akademik yılda yeni fakülte, program olacak mı? Bunlardan hangileri hangi özellikleriyle öne çıkacak?

BİLGİ hem verdiği eğitimin kapsamı, hem de öğrenci sayısı olarak büyüyor. Büyümek, sağlıklı biçimde gerçekleştiği sürece iyi bir perspektiftir. Bunun gerçekleştirilmesi de hiç kolay değil, sağlıklı bir büyüme için elimizden geleni yapıyor, bir anlamda kılı kırk yarıyoruz. Şu anda altı fakültemiz var, bunlara Tıp fakültesi de ilave edilecek. Bu genişleme, bizi fakültelerimiz ve bazı yüksekokullarımız için yeni bir idari yapılanma sistemi oluşturmaya itti. Bugün itibarıyla on üç bin beş yüz öğrencimizin, daha da artacağını hesaplayarak tüm yatırımlarımızı ona göre yapıyoruz. BİLGİ; herkesin birbirini tanıdığı ufak bir sosyal bilimler üniversitesi olma aşamasını çoktan geçti, ciddi büyüklükte uluslararası tam teşekküllü diyebileceğimiz bir yapıya dönüşüyor. Bu gelişmede temel kılavuzumuz, BİLGİ’yi bugüne başarıyla taşımış olan ilke ve değerlere sahip çıkmak.

Powered by Openmedia