BİLGİ, 13 yılda akademik yayıncılığın çehresini değiştirdi

Üniversite yayıncılığına 2000 yılında başlayan İstanbul Bilgi Üniversitesi, bu alandaki yayıncılığa yeni bir anlayış getirerek, akademik yayıncılığın çehresini değiştirdi. Kitapları Tüba ve Sedat Simavi Ödülü’ne layık görülen İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları’nın temel ilkesi, “Akademik Yayıncılıkta Özgür ve Eleştirel” bakış açısından taviz vermemek.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2000 yılının başında, Türkiye’de yüzyılı aşkın bir geçmişi olan üniversite yayıncılığının Darülfünun’dan bugüne ulaşan birikimini yeni ve farklı bir anlayışla geliştirmek, özgür ve eleştirel düşünceden taviz vermeden yeni bir döneme öncülük etmek amacıyla kuruldu. Bugüne kadar, değişik dizi başlıkları altında toplam 400 kitap basılan yayınevinin kitapları, üniversitelerde ders kitabı, başvuru eseri olarak kullanıldı.

İngilizce kitaplar, akademik çevrelerde olduğu kadar dünyada bazı üniversitelerde başvuru kitapları oldu. Yayınevinin kitapları ve yazarları Türkiye’de çeşitli bilim dallarına verilen ödüllere layık  görüldü. Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) “en iyi ders kitabı” ve Sedat Simavi Ödülü sosyal bilimler ödülleri birkaç kez yayınevinin kitaplarına verildi. İki yılda bir Türkiye Yayıncılar Birliği’yle düzenlediği Türkiye Yayıncılık Kurultay’ı ile yayıncılığın tartışıldığı ortamlar yaratan İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, ayrıca sergiler açtı, konferanslar, paneller düzenledi.

“Yayınevimizi bu noktaya getiren en önemli temel ilke, akademik yayıncılıkta özgür ve eleştirel düşünceyi benimsemek oldu. Bunu yaparken demokratik bir toplumda her türlü düşüncenin serbestçe dolaşımına ve tartışılmasına önem verdik. Böyle bir ortamın gelişmesini sağlayacak yayınları bilim dünyamıza kazandırdık. Bugüne kadar Türkiye toplumunda tabu sayılabilecek sorunları konu edinen eserleri yayınladık” diye konuşan İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları Genel Yayın Koordinatörü Fahri Aral, Türkiye’de Osmanlı Devleti’nden Cumhuriyet’e ve sonrasına kadar uzanan geniş bir zaman dilimi içinde akademik yayıncılığın birikimini değerlendirerek, yeni ve farklı bir üniversite yayıncılığını hedeflediklerini belirtiyor. Aral, “Bugün bunu büyük ölçüde gerçekleştirdiğimizi ve Darülfünun’dan günümüze gelen üniversite yayıncılığında birçok ilki başardığımızı sanıyorum” diyor.

“Diğer üniversitelere örnek olduk”

Bugün yayınladıkları telif ve çeviri eserlerin yanı sıra ders kitapları, başvuru ve kaynak kitaplarının, ülkemizdeki akademik çevrelerinde ilgi ile izlendiğini, birçok kitabın öğrencilere salık verildiğini ve ders kitabı olarak kullanıldığını söyleyen Aral, İngilizce kitapların ise dünyada bazı üniversitelerde Türkiye hakkında referans kitapları olarak gösterildiğini, Amazon gibi uluslararası satış sitelerinde satıldığını dile getiriyor.

Aral, yayınevinin kurulduğu tarihten bugüne böyle bir noktaya getiren en temel ilkesini; “Titizlikle korumakta olduğumuz ‘akademik yayıncılıkta özgür ve eleştirel’ bakış açısından taviz vermemek oldu. Bunu yaparken, toplumda her türlü düşüncenin serbestçe dolaşımına ve tartışılmasına önem verdik, böyle bir ortamın gelişmesini sağlayacak yayınları bilim dünyamıza kazandırdık” diye açıklıyor.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları’nın bugün için üniversite yayıncılığında mesafe aldığını, bu anlamda “rüştünü ispat etmiş” bir yayınevi olduğunu anlatan Fahri Aral, geliştirdikleri modelin başka üniversite yayıncılarına örnek olduğunu, geliştirdikleri anlayışla kurulan ve işletilen başka üniversite yayınevlerinin sayısı arttığını, bunun da akademik dünyamız için önemli bir gelişme olduğunu vurguluyor.

Yayınevinin her ay düzenli olarak dört, beş yeni kitapla birlikte iki ya da üç baskısı tükenen kitapların yeni basımlarını yapılıyor. Kitaplar Punto Dağıtım şirketi tarafından tüm Türkiye’ye dağıtılıyor. Bu kitapların seçimi ve bu seçime hâkim olan temel yayın politikası bir yayın kurulu tarafından belirleniyor, basılacak kitapların kararı bu kurul tarafından alınıyor. Bu kurulun BİLGİ üniversitesinin çeşitli dallarında görev yapan öğretim üyelerinden oluştuğunu açıklayan Aral, bu konuda şu bilgileri veriyor: “Kitaplar hakkında alınacak kararlar bir hakem raporu ile kesinlik kazanıyor. Kurul iki ayda bir toplanarak gündemde olan yeni kitap önerilerini ve farklı yayın projelerini değerlendiriyor. Bu kurulda basım kararı alınmış herhangi bir eser, yayınevi yönetimi tarafından yıllık yayın planına uygun bir hazırlık sürecine alınıp, editörlerin çalışması içinde baskı aşamasına getiriliyor. Basıma hazır hale getirilecek her kitaptan bir editör sorumlu oluyor. Editör, metnin Türkçe olarak ifade edilmesinden eserin içerik, kavram ve imlâsına kadar her şeyini elden geçirmekle yükümlü. Editör çalışmasının her aşamasında telif eserse yazarla, çeviri ise çevirmenle sıkı bir işbirliği yaparak kitabı basıma hazır hale getiriyor.”

34 dizi başlığında 450 kitap basıldı

Yayınevinin bugüne kadar ekonomiden tarihe, siyaset biliminden uluslararası ilişkilere, sosyolojiden, psikolojiye, felsefeye, sanat ve mimarlıktan estetiğe kadar uzanan değişik alanlarda biraya gelen 34 dizi başlığı altında 450 kitap bastığını açıklayan Aral, bir üniversite yayınevi olarak ilgi alanlarına giren kitapların; araştırma, inceleme kitapları, eğitim, hukuk, ekonomi vb. ders kitapları ile referans olabilecek kitaplar olduğunu ifade ediyor.

Bu yıldan itibaren fen bilimleri ve mühendislik dallarına giren kitapları da yayınlamaya başlayacaklarına dikkat çeken Aral, dünyadaki akademik yayın geleneklerine uygun olarak “fiction” diye tanımlanan roman, hikaye, şiir vb. kitapları basmadıklarını ama edebiyat tarihi, edebiyat araştırmaları, karşılaştırmalı edebiyat konularını içine alan eserleri bastıklarını söylüyor.

Yayınevi bugüne kadar özellikle sosyal bilimler alanında birçok ödül aldı. Türkiye’nin önemli kitap ödüllerinden biri olan Sedat Simavi Sosyal Bilimler Ödülü’nü yayınevinin bastığı kitaplarıyla Prof. Gülten Kazgan, Prof. Ergun Türkcan, Dr. Sacit Kutlu gibi yazarlar aldı. Bunun yanı sıra Türkiye’de akademik dünyanın en prestijli ödülleri olan TÜBA Bilim Ödülleri ise birçok kez yayınevinin bastığı kitaplara ve yazarları Prof. Serap Yazıcı, Prof. Fatmagül Berktay ve Prof Ergun Türkcan’a verildi. Bu kitaplar aynı zamanda “Yılın En İyi Ders Kitabı” ödülüne da layık görüldü.

Günümüz koşullarında üniversite yayıncılığının önemli bir dönüm noktasına geldiğine dikkat çeken Aral, “Bizim daha yayına yeni başlarken 150 yıllık akademik yayıncılığın mirasını, birikimini değerlendirirken yaptığımız tespitler, getirmiş olduğumuz eleştiriler bugün doğrulanıyor. Biz yayınevi olarak süregelen üniversite yayıncılığının eski kalıpları aşmasını, “asık suratlı” bir yayıncılıktan, günümüz koşullarına uygun, kapağından tasarımına, baskı kalitesine kadar tüm teknik konularda farklı bir kimlik kazanmasını istemiş ve hepsinden de önemli piyasa koşullarına uygun bir biçimde çalışmasını önermiştik” diye konuşuyor.

Üniversite yayıncılığı değişiyor

Bu konuda özellikle devlet üniversitelerinde yılların kemikleştirdiği bürokratik yapıyı aşmanın çok zor olduğunu düşünen Aral, ancak son yıllarda bunu aşmaya çalışan devlet üniversitelerinin çabalarını izlediklerini ve yeni kurulan vakıf üniversitelerine bağlı yayınevlerinin çabalarını takdirle ve umutla karşıladıklarını dile getiriyor. “Mesela devlet üniversitesi olarak Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, vakıf üniversitesi olarak Koç Üniversitesi Yayınları çok iyi örneklerdir. Başka üniversitelerin de çabaları gelecekte daha güçlü bir akademik yayıncılığın oluşumunu hızlandıracaktır” diye konuşan Aral’a göre bugün yayıncılık sektöründe üniversite yayıncılığının yeri de değişiyor, çok hızlı olmasa da diğer yayıncılık alanlarının yanında satış, dağıtım vb. ile belli bir yere doğru ilerliyor.

Küreselleşme çağında üniversiteye, üniversite kavramına yüklenen misyonun tartışılması gerektiğine inanan Aral, yayınevi olarak bu konuda da bir iki önemli yayın yaptıklarını söylüyor. Burada özellikle üniversite ile piyasa ilişkileri, akademik çalışma ile piyasanın kâr amacı ile yapmak istediği şeylerin ilişkisinin tartışılması gerektiğini söyleyen Aral, “Bugün insanlığın binlerce yıldır hassasiyetle korumuş olduğu bilginin temel özellikleri de değişime uğruyor ve bilgi de her şey gibi sıradan bir meta haline getirilmek isteniyor. Akademik dünya buna karşı çıkmalı. ‘Yeni’ üniversite demek öyle yeni bir şey demek değil, üniversite kavramı o “yeni” diye tanımlanan kavramın içine sokuldukça binlerce yıldır koruduğu bağımsız ve eleştirel duruşundan uzaklaşacaktır. Piyasanın, ‘kâr motivasyonunun’ getireceği ilişkiler bilimsel çalışmaları, özgür düşünceden başka alanlara aktaracaktır” diye konuşuyor.

Bir de buna siyasi iktidarların, hükümetlerin manipülasyonlarını, açık baskılarını eklerseniz geleceğin manzarasının pek iç açıcı olmayabileceğini belirten Aral’a göre bunun bazı örnekleri, Türkiye’deki üniversitelerde de yaşanıyor. Aral, bu noktada üniversite yayıncılığının doğru bir yerde durmak zorunda olduğunu, özgür, bağımsız ve eleştirel bir yayıncılıktan taviz vermenin tüm kavramların içini boşaltacağını sözlerine ekliyor. “Biz bugüne kadar yaptığımız yayınlarla bunu yürütebildik, bundan sonra da öyle sürdüreceğiz” diyor.

Basılı malzeme ortadan kalkmayacak

Dijital ve elektronik yayınların basılı yayınların yerini aldığı yönündeki görüşün doğru olmadığını düşünen Aral, mesela bir elektronik yayın için de bugün basılı için yapılan tüm ofset hazırlık aşamalarının yapılmak zorunda olduğunu, sadece en son aşama olan baskı aşamasının dijital ortama devredildiğini, bunun için bir yayınevinde yapılan büro çalışmasının (editöryal çalışma vb.) aynen devam ettiğini vurguluyor. Aral bu konuda şunları söylüyor: “Elbette ki bu yayıncılık önümüze yeni ufuklar açıyor, daha farklı daha ileri yayıncılığın gelişmesi için fırsatlar sunuyor. Biz de bu yayıncılığa ayak uydurmak değil onu daha da geliştirmek zorundayız. Nitekim bu yıldan itibaren birçok kitabımız e-book haline getirilerek okura sunulacak. Ama öyle yaratılmaya çalışılan bazı ütopyalara bakıp, basılı malzemenin ortadan kalkacağını öne sürmek biraz olsun bu işleri bilmemektir.”

Yayınevi olarak yıllarca gerek yurtiçi gerekse yurtdışı kitap fuarlarında açılan Türkiye stantlarında akademik yayıncılığı temsil ettiklerini anlatan Fahri Aral, yıllardır katıldığı Frankfurt, Paris ve Londra uluslararası kitap fuarlarında elektronik yayıncılığın gelişen örneklerini izlemesine rağmen basılı akademik yayının daha da arttığına tanık olduğunu ifade ediyor. Ancak akademik yayıncılığın elektronik yayın alanında da üniversite öğrencilerine, okurlara en doğru ve en ileri örnekleri sunacağını düşünen Aral, üniversite yayıncılığının başlı başına kâr etmeyi amaçlayan bir yayıncılık olmadığının anlaşıldığını ancak, bu anlamda piyasa koşullarına da uymayı amaç edinmek, üretilen kitapların dağıtım kanalları vb ile satışını artırmanın zorunlu olduğunu, yayınevi olarak bunu yaptıklarını belirtiyor.

10 yıl içinde basılı materyalin yok olacağını düşünmenin bir hayal olduğuna inanan Aral, Umberto Eco ile bir kitapta yapılan söyleşide, kitap ve geleceği hakkında söylediği, “Kitap tıpkı kaşık, çekiç, tekerlek veya makas gibi bir icattır ve daha iyisini yapamazsınız… Belki bileşimine giren unsurlar gelişecektir, belki sayfaları kağıttan olmayacaktır, fakat o neyse öyle kalacaktır… Kitaplardan kurtulacağınızı sanmayın” sözü ile bu konudaki görüşünü söylüyor. Son olarak, “Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır” atasözünü hatırlatan Aral, yayınevi olarak temel yayın politikalarını, ilkelerini koruyarak yeni projeleri hayata geçireceklerini sözlerine ekliyor.

FOTO ALTI

İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları Genel Yayın Koordinatörü Fahri Aral

Powered by Openmedia