Hatice Karaman 1981 Bursa doğumlu. Bursa Anadolu Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul’a geliyor ve yolu BİLGİ ile kesişiyor. Bu noktadan sonra artık kariyerine, eğitimine ve hayatına buradan devam ediyor.
Şu an Yeditepe Üniversitesi’nde Edebiyat Eleştirisi Tarihi, Çağdaş Edebiyat Kuramları, 18. Yüzyıl İngiliz Romanı ve Batı Edebiyatı derslerini veriyor. Kariyer yolculuğuna nasıl başladınız diye sorduğumuzda “Aslında henüz mezun olmadan, BİLGİ’deki son yılımda TUROB için Hotel isimli bir magazin hazırlayan bir yayınevinde çevirmenlik ve editörlük yapmaya başladım.” Diyerek başlıyor söze. Hatice Karaman ile yaptığımız röportajın satır aralarına göz atalım…
İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde lisansınızı tamamladıktan sonra Yeditepe Üniversitesi’nde master ve ardından doktoranızı tamamladınız. Eğitim hayatınız ile başlamak isteriz. Eğitim hayatınızda öne çıkanlar nelerdir, neler yaptınız, nasıl bir süreçti vb. gibi…
Aslında BİLGİ’ye gelmem ve İstanbul’a gelmem eşzamanlı olduğu için ilk zamanlar derslerden çok yeni bir şehri keşfetmekle geçti. Ne kadar harika bir bölümün öğrencisi olduğumu biraz geç fark ettim diyelim. Bunu fark edince de zaten derslere konsantre olup mezun oldum. Öne çıkanlar… Bizim bölümde, en azından benim için, girdiğimiz her ders çok ilginçti, çok güzeldi. Bir de BİLGİ’nin şiir yarışmaları vardı her yıl. İki kez katılıp ödül almıştım. Umarım hala devam ediyordur.
Kariyerinizin ilk yıllarında başka bir alanda çalışmalarınız oldu mu yoksa direkt akademisyenlik ile mi başladınız? Akademisyen olmadan önce neler yaptınız, kariyerinizin ilk yılları nasıl geçti özellikle okul bittikten sonra…
Aslında henüz mezun olmadan, BİLGİ’deki son yılımda TUROB için Hotel isimli bir magazin hazırlayan bir yayınevinde çevirmenlik ve editörlük yapmaya başladım. Üniversiteye dönmeden önce de iki yıl boyunca Marmaray Projesi’ni yürüten Japon Taisei Corporation firmasında çevirmen olarak çalıştım. Ancak kafamda hep aldığım formasyonla yaptığım işin örtüşmediği düşüncesi vardı. Güzel bir maaş iş yaşamında tek başına mutluluk getirmiyor.
Akademisyen olmaya ne zaman karar verdiniz ve neden bu mesleği seçtiniz?
İşte akademisyen olma kararımın ardında da BİLGİ’li olmak vardı diyebilirim. Benim dönemimde BİLGİ’nin felsefesiydi “okul için değil, yaşam için öğrenmek”. Sürekli yeni şeyler öğrenebileceğim, yeni işler yapabileceğim bir mesleğim olsun istiyordum. Benim durumumda bu sürekli yeni şeyler okumak ve yazmakla ilgiliydi. Bu nedenle kızımın doğumu için işten ayrıldıktan sonra, henüz o beş aylıkken Yeditepe Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Yüksek Lisans Programı’na başvurdum. Sanırım hayatta şanslı olduğum seçimlerimden biri de buydu. Programın Karşılaştırmalı Edebiyat ve Kültürel Çalışmalar opsiyonunu Yüksek Onur derecesi ile bitirdim. Doktora eğitimime yine Yeditepe’de ancak bu defa Felsefe Anabilim Dalında devam ettim.
Akademisyenliğin iyi ve zor taraflarını soracak olursak; yaşadığınız iyi ve zor yanlardan bahseder misiniz?
Benim için en güzel yanı hayatta en sevdiğim şeyi sürekli yapmak zorunda olmam: okumak ve öğrenmek. Bunları sevmeyen birinin kesinlikle farklı bir mesleği olurdu zaten. Bir de sürekli genç insanlarla çalışmak, merak eden zihinlerle iletişim halinde olmak da harika. Zor yanları çok. En çok zorlandığım zaman Felsefe Bölümü’ne başladığım yıllardı sanırım. Yepyeni bir dil ve disiplinle tanışıyordum. Üstelik disiplin dışından geldiğimden herkesten fazla ders almam ve çalışmam gerekiyordu. Yalnızca resmi olarak alınması gereken derslerle bitmiyor. Doktora ciddi bir iş, öyle de olmalı. Artık bir alanda ders verecek yetkinliğe ulaşacaksak, enine boyuna bilgi sahibi olmak gerekiyor. Bizde bir de klasik dil zorunluluğu vardı. Şimdi düşününce evde küçük bir çocukla Eski Yunanca çalışmak hiç de kolay olmadı.
Benim için hem güzel hem de zorlu olan bir başka konu felsefe çalışırken hep edebiyatla birlikte düşünüp uğraşmak isteğiydi. Doktora tezi için de Shakespeare’in beş farklı oyunu ve çağdaş Fransız felsefesinde adalet kavramı üzerinde çalışmayı seçtim.
Şu an Yeditepe Üniversitesi’nde akademisyen olarak görev alıyorsunuz. Yaklaşık 6 yıldır devam ettirdiğiniz bu süreçten bahseder misiniz?
Doktora Programı’na başladıktan hemen sonra Yüksek Lisans’ımı tamamladığım İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünde asistan olarak göreve başladım. Bu süreçte doktora çalışmalarım devam ederken, çeşitli konferanslara ve workshoplara katılma şansı buldum. Yeditepe Üniversitesi’nin destekleriyle King’s College’dan West University of Timisoara’ya pek çok farklı kurumun düzenlediği Shakespeare sempozyumlarında bulundum. Yeditepe ve Bilkent Üniversitelerinin birlikte düzenlediği Uluslararası Kadın Felsefeciler ve Özerklik konulu bir workshopta sunduğumuz bildiriler Routledge Yayınevi tarafından bir antoloji olarak yayınlandı. Asistanlık yorucu olmakla beraber pek çok akademik imkân da sağlıyor. Doktora programını tamamladıktan sonra da ders vermeye başladım.
BİLGİ ile devam edelim. Kariyer yaşantınız boyunca BİLGİ’li olmanın ne gibi avantajlarını yaşadınız?
İstanbul Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat bölümüne ilk başladığımda hem İstanbul Bilgi Üniversitesi hem de Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü Türkiye’de yeni ve bir o kadar merak uyandırıcıydı. Lisede bir yabancı dil öğrencisi olarak bunu harika bir fırsat olarak gördüm. Hali hazırda edebiyat okumayı çok sevdiğimden ilk tercihlerim arasına yerleştirmiştim bile. Bölüme geldiğim ilk yıl zordu. Yepyeni bir disiplinle tanışırken bunu pek çok farklı disiplinle birlikte düşünmek durumundaydık. Elbette acemilik bitince aslında 17 yaşındayken merakla aldığım bir kararın ne kadar doğru olduğunu, hatta biraz da şaşkınlıkla fark ettim. Bizdeki ortaöğretim sistemi içinde gerçekten istediği ve sevdiği bir alanda çalışabilen şanslı insanlardan biri olduğumu düşünüyorum.
BİLGİ’li olmanın hala yaşadığım en önemli avantajı, özellikle seçmeli ders sisteminin bir sonucu olarak, siyaset biliminden sosyolojiye, müziğe kadar pek çok farklı alanla tanışma olanağı sunmasıydı. Her biri kendi alanının önde gelen isimleri olan hocalarımızdan dersler alarak, gerçekten donanımlı sosyal bilimciler olma potansiyeli ile mezun olduk. Doktora için Felsefe gibi bambaşka bir alana yönelmemde de BİLGİ’li olmak etkiliydi diye düşünüyorum. Hep başka başka disiplinlerle de ilişki içinde olmayı öğrenmiştik çünkü.
Bir akademisyen olarak öğrencilere tavsiyeleriniz neler olurdu?
Üniversite yılları hem çok özel hem çok önemli. Çok eğlenip çok öğrendiğimiz zamanlar. Öğrenirken ve hatta eğlenirken de hayatta yapmak istediklerini, sevdiklerini tespit etmelerini tavsiye edebilirim. Bunun için de üniversitelerinin kendilerine sunduğu imkanları olabildiğince kullanmalılar. Erasmus ve exchange olanaklarını da mutlaka değerlendirmek gerek.